Kendisini TV ve radyolardaki haber programlarından tanıdığımız Altan Aşar arkadaşımız, önceki gece bir arkadaşıyla Taksim'de bir kahveye gidecekti. Arabayı Gümüşsuyu'nda Libya Konsolosluğu'nun önüne parketmek istedi. Konsolosluk, bina önünde bir alanın etrafını çevirmiş, konsolosluk araçlarına park yeri yapmıştı. Bu alanın yanıbaşındaki polis kulübesinin önünde boş yer vardı. Altan Aşar nöbetçi memura kulübe önüne park edip edemeyeceğine sordu. Edebilirsiniz, dedi polis memuru. Arabayı oraya park edip Beyoğlu'na çıktı Altan... Saat 22.30 sularında döndüğünde baktı arabanın iki lastiği indirilmiş. Nöbete yeni gelen polis memuruna sordu:
      - Ne oldu kim indirdi lastikleri?..
     Â- BaÅŸkonsolos Bey arabanın buraya parkettiÄŸi görünce bağırıp çağırdı. Sonra gelip lastikleri bizzat indirdi...
      Altan Aşar konsolosluğun kapıcısına da sordu durumu... Evet... Başkonsolos gece vakti aşağı inip lastikleri bizzat indirmişti... Acaba Dışişeri Bakanlığı başkonsolosa İstanbul caddelerinin babasının çiftliği olmadığını anımsatıp bu terbiyesizliğin hesabını sormayı düşünür mü?.. Düşünmelidir...
      Önceki gün akşama doğru fakstan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in uzun bir demeci geçti. Diyordu ki Perinçek:
      - Abdullah Gül'ün eşi Ankara Üniversitesi'ne türbanlı kayıt girişiminde bulundu. Kayıt girişimi kamuoyu önünde yapılıyordu; televizyon ve gazeteler davet edilmişti. Bazı yazarlarımız bu olayı şov olarak nitelediler. Oysa bu eylem "şov"un çok ötesinde şeriatçı kalkışma plan ve hazırlıklarının peşrevidir. Abdullah Gül ve eşinin bireysel bir eylemden çok daha kapsamlı bir görev üstlendikleri görülüyor... Üniversitede yeni öğrenim yılıyla birlikte türban bayrağının açılacağı anlaşılmaktadır. Şeriatçılar yanında Amerika - Avrupa acentaları ve neo - liberal solcular da bu bayrak altında toplanıyor...
      Bu sözlerin fakstan geçmesinden birkaç saat sonra "türban korsanı"nın uçak kaçırdığı haberi Türkiye'ye yayıldı...
      ***
      Türban tartışması kızışıyor... Yarı türbanlı Tansu Bacı çıktığı meydanlarda müsamere inandırıcılığı içinde türban istismarı yaparken, Mesut Bey de türbanlı gençleri rektörlere karşı kışkırtarak birkaç oy tokatlamanın peşinde... Yarın olacakları hesap ettiğini ise hiç sanmıyoruz. Ne mi olacak?..
     ÂMesut Bey rektörleri esnek olmaya çağırıp türbanlı kızları onlara karşı kışkırtırken yarın kendine baÄŸlı polisleri mecburen üniversite önüne gönderip türbanlıları durdurmaya çalışacak. Herhalde oradakiler de "Bu ne perhiz, bu ne polis?.." diye soracak.
      Önce FP'nin, peşinden Tansu Bacı ile Mesut Yılmaz'ın türban istismarına yönelmeleri konuyu iyice siyasete taşıdı. Siyasi manevra yetenekleri olmadığı için Tansu Bacı ve Mesut Yılmaz bu tehlikeli oyundan zor sıyrılacak; birkaç adım sonra ya Cumhuriyet güçleri ya türbanlılarla dalaşacaklardır. Biz söylemiş olalım...
      Dünyanın en alçak insanları din rantı yiyen ahlaksızlardır. Bunlar "Biz Müslümanız, biz İslam'a ve Ümmet'e hizmet edeceğiz" diye ortaya çıkarlar; ne kadar mukkaddes kavram varsa bunları istismar ve alet eder, maddi menfaat devşirmeye başlarlar. Kendi batasıca menfaatleri, nüfuzları, şöhretleri için onlar herşeyi mübah görürler. Bol bol yalan söylerler, emanete hıyanet ederler, yapamayacakları işleri vaad ederler ve sonra sözlerinden dönerler.
      Bu musibet haşaratın ziraat, ticaret, üretim, sanayi, nakliyat, inşaat gibi mübah işler yaptıkları yoktur. Din derler toplarlar, iman derler toplarlar, Kur'an derler toplarlar. Topladıkları bunca para nereye gider? Bunu Rufailer de bilemez.
      Bu haşaratı bünyelerinden defetmedikçe Müslümanların iki yakalarının bir araya gelmeyeceğini alenen beyan ederim.
      (Yukardaki satırlar Mehmed Şevket Eygi'nin Milli Gazetedeki dünkü yazısından alıntıdır.)
     Â
      YÖK eski Başkanı İhsan Doğramacı hanımlara karşı çok nazik ve mültefittir. O yüzden siyasetin zirvelerinde dolaşan, güzelliği yanında kaynağı meçhul servetiyle de ünlenmiş bir hanıma, herkesin önünde:
     Â- Hanımefendi siz bir hırsızsınız, deyiÅŸi hayret uyandırmış.
      Böyle bir şeye alışkın olmayan hanımefendi hayretten açılmış gözleriyle Doğramacı'ya bakakalırken İhsan Bey şöyle devam etmiş:
     Â"Çünkü güzelliÄŸiniz ile kalbimi çaldınız.."
      Kadıncağız o an rahatlamış ve gülmeye başlamış..
      Bu hanımefendi kim miymiş? Sizin aklınızdan geçen değil... Bu hanımefendi Filipinler'in ünlü bacısı İmelda Marcos'muş... Olay da zaten 10 - 15 yıllık bir öykü...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr