Abdullah Gül, Başbakanlık koltuğuna oturduğu ilk günlerde devletteki kadro şişkinliğinden şikâyet etmiş... Sadece kendi özel kaleminde 80 kişinin çalışmasını buna örnek olarak göstermişti... O günden bu yana yaklaşık 4 ay geçti... Gül koltuğunu geçenlerde Recep Tayyip Erdoğan’a devretti. Peki, aradan geçen süre içinde kadro meselesi... Özellikle de Başbakanlık’ta kadroların durumu mu? "İçeriden" bir dostumuza kulak veriyoruz.
- Gelen gideni aratırmış, bu defa da öyle oldu. Bunlar, şişkin dedikleri Başbakanlık kadrolarına, 18 Kasım 2002 ile 14 Mart 2003 tarihleri arasında, 42’si naklen, 20’si açıktan olmak üzere tam 62 atama yaptılar. Hem de kimleri..?
- Kimleri?
- Basın Halkla İlişkiler Müşavirliği’ne onlarca kişi aldılar ama bir - ikisi hariç hiçbirinin gazetecilikle ilgisi yok. Ben sadece üç örnek vereyim; dosyalarındaki bilgiye göre A.S. daha önce Sivas Belediyesi’nde çalışıyormuş, A.Ç. Tarım Bakanlığı’nda memurmuş, K.T. Hayvanat Bahçesi gişe memuruymuş.
- Başka?
- Basın Halkla İlişkiler Müşavirliği kadrosuna açıktan atadıkları isimlerden biri de D.A. Mesleği, jeomorfolog, yaşı 64. Bir taraftan emeklilik yaşını 65’ten 61’e indireceksiniz, öte yandan sırf kendi adamınız diye 64 yaşındaki bir kişiyi devlete alacaksınız. Sizin ciddiyetinize kim inanır?
Başkan Bush, Saddam rejimi yıkıldığı takdirde Irak’ın kontrolünü BM’ye bırakmayacakmış. Afganistan’da petrol olsa orayı da BM’ye bırakmazdı.
Süleyman Demirel kanal kanal dolaşıp ikinci tezkerenin reddini eleştiriyor, Amerika’nın yanında yer almamız gerektiğinden dem vuruyor.
Bir asker annesi mesaj göndermiş. Diyor ki:
- Yahya’lar, Murat’lar ve onlar gibileri memleketi hortumlamasaydı Amerika’nın önünde bu kadar ezilmez, beş on kuruş alacağız diye evlatlarımızı savaşa sürüklemek için bu kadar çaba sarf etmezdik.
Hükümet özelleştirme adı altında, ormanlar dahil para getiren ne varsa satmaya (yağmalatmaya) hazırlanıyor. Kadrolaşmayı vahşi biçimde sürdürüyor. Dış politikada sürekli zikzaklar çiziyor.
Denetlenmesi ve eleştirilmesi gereken yığınla icraat var.
Muhalefetten ses yok.
Deniz Baykal haftada bir gün grup toplantısında konuşuyor. Televizyonlar konuşmanın bir bölümünü yayımlıyor. Gazeteler ertesi gün iki satır söz ediyor. CHP’nin muhalefeti orada başlayıp orada bitiyor. Haftanın 6 günü ense.
Meclis’teki tek muhalefet partisinin yapacağı muhalefet bu mu olmalıydı?
Amerika ve İngiltere’ye karşı dünya çapındaki öfke yer yer mal boykotlarına da dönüşerek sürerken... Hintli yazar Arundhati Roy Le Monde Diplomatique’in son sayısında "İmparatorluğa karşı durmak" başlıklı yazısında küresel haydutlara karşı halkların neler yapabileceği üzerinde duruyor...
"...Peki ne yapabiliriz? Belleğimizi tazeleyebiliriz, tarihten dersler çıkarabiliriz. Kulakları sağır eden bir haykırış haline gelene dek muhalif kamuoyuna örgütlemeyi sürdürebiliriz.
Irak savaşını, ABD yönetiminin işlediği suçların takılacağı bir balık ağına dönüştürebiliriz.
George Bush ve Tony Blair (ve müttefiklerini) bebekleri acımasızca öldüren, suları zehirleyen suçlular, oturdukları yerde bombaların düğmesine basan ödlekler olarak teşhir edebiliriz.
Sivil itaatsizliğin imkânlarını 1 milyon değişik şekilde yeniden keşfedebiliriz.
Diğer bir deyişle, başlarına bela olacak bir kolektif yaratmanın bir milyon değişik yolunu bulabiliriz.
Stratejimiz sadece İmparatorluğa karşı durmak değil, ona yönelik kuşatmayı sürdürmek olmalıdır. Onu soluksuz bırakmak. Onu utandırmak. Onu maskara etmek.
Resimlerimizle, müziğimizle, edebiyatımızla, inatçılığımızla, neşemizle, parıltımızla, taviz vermeyen acımasızlığımızla ve hikâyelerimizi anlatabilme yeteneğimizle...
Ticari küreselleşme, onların sattıklarını almayı reddettiğimizde çökecektir. Onların fikirlerini, tarih versiyonlarını, savaşlarını, silahlarını kaçınılmaz sandıkları şeyleri almadığımızda yerle bir olacaktır.
Şunu unutmayın: Biz çoğuz, onlar az. Onların bize, bizim onlara olduğundan daha fazla ihtiyacı var. Başka bir dünya sadece mümkün değil, aynı zamanda yolda. Sessiz bir günde alıp verdiği nefesleri duyabiliyorum."
TÜSİAD, 50 yıl geriye gideriz, demiş... Keşke daha gerilere, 1947’ye gidebilseydik de Amerika’yla bizi bu hale getiren anlaşmaları imzalamasaydık...
Yeni ek vergi almayacağını söyleyen Maliye Bakanı, "Milletin üzerine ikide bir gitmenin âlemi yok, gideceğimiz kadar gittik" demiş. Ezip geçtiler, haberleri yok.
Kürt fobisi bir... Borsa fobisi iki.. Bir üzerimizden atabilsek...