Hiç uğruna... Bir avuç dolar hiçtir aslında... Gözlerini petrol bürümüş adamlar Irak’ın kara gözlü, ak umutlu çocuklarını ortadan kaldıracaklar. Tarihin en büyük katliamı yaklaşıyor... Gündoğumu adlı kitabında John Baez bir otodialog kuruyor:
- Öldürmek insan doğasında var...
- Öyle mi?
- İnsan doğasında olan, değiştirmeyeceğin bir şey.
- Eğer öldürmek doğal bir şeyse, niçin insanlar nasıl öldürüleceği konusunda eğitim alıyorlar? İnsan doğasında şiddet var ama, aynı zamanda nezaket, sevgi, şefkat de var. İnsanoğlu şiddeti örgütlüyor, alıyor, satıyor, dayatıyor. Şiddet karşıtları tam tersini örgütlemek istiyor. Şiddet karşıtlığı örgütlenmiş sevgidir. Hepsi bu... Gandhi’nin şiddetsiz direnişini tercih ederim.
John Baez aynı kitapta ekliyor:
"Savaş sonrası kentler gezdim. İnsanlar tanıdım. Hiroşima insan müzesini dolaştım, filmler izledim. Barış Parkı’nda çocuklarla barış adına turna kuşları uçurdum. Biri "Gözyaşının rengi yok" dedi... Tüm gözlemler sonucu öğrendim ki; savaş coğrafyasındaki dağlara yorgun turnalar bile konmuyor."
Savaş insanoğlunun kendini yok edişi bir bakıma... Bunu anladığında iş işten geçecek...
Hülya Avşar Türk bayrağına hakaret suçundan bu hafta sonu yine yargılandı. Hayır ülkenin üslerini, limanlarını, alanlarını bir başka devletin emrine verdiği ve üzerlerinde o ülkenin bayrağını dalgalandırdığı için değil... Şov programında üzerinde ayyıldız bulunan balona şakadan tekme attığı için (bir vatandaşın yaptığı suç duyurusu üzerine) yargılanmakta... Malum tekerlemedir; insanoğlu beşerdir her davranışı kaldırmaz... Balona tekme atarsın kızar da toprağına yabancı bayrak çektirirsin aldırmaz.
Geçmiş yıllarda 8 yıllık eğitimi, İsrail’in Filistin’e saldırısını vs. bahane ederek gösteriler yapan İslamcı gruplar Irak’ta yaklaşan Müslüman katline karşı neden sessiz? İslamcı düşünür İsmail Nacar’ın bu soruya yanıtı:
-"Sözünü ettiğiniz o gruplar üzerinde AKP’nin inanılmaz bir baskısı var. Onları dizginlemek için söyledikleri şu: Aman, laikperestler karşısında bizi zor durumda bırakmayın. İzlediğimiz politikayla Amerika’yı arkamıza alarak onların elini - kolunu bağlayacağız, ardından hepimiz için güzel günler gelecek..."
Hekim dostumuz Tarık Altınok anlattı:
- Olay yanı başımda oldu, Haydarpaşa Garı’nın kapısında iki kişi şiddetle çarpıştılar, dedi.
- Sonra?
- Bir ağız dalaşı oldu... Daha iyi giyimli olan zat tartışma şiddetlenince sordu:
- Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
Diğeri gençten bir delikanlıydı:
- Yoo, dedi, kimsin?
- Ben vali muaviniyim...
Çocuğun o anda yüzü güldü, karşısındakine sarılmak için ileri doğru hamle yaptı:
- Gel abi öpeyim meslektaş sayılırız...
- Yok canım... Sen ne iş yapıyorsun?
- Minibüs muaviniyim abi...
"Henüz okula yeni başlamış oğlum ile küçük kızımı ve eşimi, dostlarımı, akrabalarımı, mesai arkadaşlarımı bırakarak gidiyorum.
Bağdat’a gidiyorum..."
Böyle başlıyor uzun mektubuna Bağdat’a canlı kalkan olarak giden Osman Karakaş ve şu mesajı ekliyor:
"Sizler bu satırları okuduğunuzda muhtemelen Bağdat’ta olacağım, bir avuç cesaretli ve çoğu belki de Irak’ta hiç bulunmamış çeşitli din, ırk ve kültürden insanlarla.
Akıllıca bir iş yapmadığımı düşünenler:
Lütfen siz köşenize çekilip bayram keyfi yapmak yerine daha akıllıca bir iş yapın. Utandırın bizleri, tepkilerini duyuranları. Siz de tepkinizi gösterin, ilgili her kişi ve kuruluşa, ülke yönetimlerine, milletvekillerine."
Detay ile mititey köfte... Detektif ile tuğla... Darı ile tarla... Grosmarket ile kuruş... Mehtap ile menopoz... Vajina ile vanilya... Bu birbiriyle ilgisiz sözcükler arasında ilinti var mıdır? Evet var.
Üretken bir araştırmacı olan Sevan Nişanyan, Selçuk Kapalı Cezaevi’nde geçirdiği günlerde oturmuş sözcüklerin kökenlerini incelemiş... 1000 kadar birbiriyle ilgisiz görünen sözcük arasında akrabalık bulmuş...
Mesela sebze ile zevzek arasında akrabalık olabilir mi? Varmış... Meğer "zevzek" sözcüğü Farsça’da küçük sebze anlamına gelen "Sebzek" den gelirmiş... "Elifin Öküzü" ilginç bir kitap...