Bir öğretmen okurumuzun eşi Antakya Doğumevi'nde erken doğum yapıyor. Bebek dünyaya 6.5 aylık geliyor. Derhal yoğun bakıma alınması lazım. Ancak Antakya Doğumevi'nin yoğun bakım imkanları sınırlı. Bebek nefes alıp vermekte zorlanıyor. Öldü ölecek. Hastane doktoru:
     Â- Siz bu bebeÄŸi Adana'ya götürün, diyor, Antakya'da bebeÄŸi yaÅŸatacak imkanlar yeterli deÄŸil...
      - Nereye götürebiliriz?
     Â- Seyhan'daki Özel Seyhan Hastanesi'ne götürebilirsiniz...
      Seyhan Hastanesi'ne telefon ediliyor. Ambulans geliyor. Bebeği 200 kilometre ötedeki Seyhan Hastanesi'ne götürüyor. Bebek yoğun bakıma alınıyor.
      Ve tam 75 gün yoğun bakımda kalıyor.
      Bebek kendine geldiğinde babaya 4.5 milyar liralık bir fatura çıkartılıyor.
      Bir öğretmen bu parayı nasıl öder?
      Okurumuzun başvurmadığı yer kalmıyor. Hastane de insafa geliyor. Fiyatta yarı yarıya indirim yapıyor. Ama okurumuzun bu parayı ödeyecek hali de yok. Senet imzalıyor. Ödeyemediği için icralık oluyor. Şimdi maaşına haciz bekliyor.
      Dramın bir perdesi böyle. Öteki perdesine gelince...
      Koskoca Antakya'da erken doğan bebeği yaşatacak imkanların olmaması.
      Hastane yetkilileri erken doğan bebeği yaşatmak için gerekli ama kendilerinde bulunmayan cihazları şöyle sayıyorlar:
     Â- Vantilatör, monitör, yoÄŸun bakım kuvözü, pulfametre, oksimetre vs...
      Devlet sağlıkta havlu atmış. Özel hastanelere hasta yetiştiriyor.
      Çoluğu çocuğu, anası babası umulmadık anda "yoğun bakımlık" olan garibanlar yüz milyonlarca liralık faturalar karşısında çarpılıyor. Yıllarca biriktirdiği parayı bir batında hastane veznesine yatıran memur ya da işçi, kapıdan iflas etmiş olarak çıkıyor. Sürpriz mi? Pek de değil... Oylarıyla liberal düzeni getiren toplumların böyle tabloları göze almış olması gerekiyor.
      Bakın şimdi şu sayacağım şeylerin
      Okulu yok
      Gökyüzünde rastgele bir bulut parçası için
      Körükörüne tutkunluğun
      Ağacın birine durup dururken abayı yakmanın
      Sigara içmekten
      Kibrit çakmaktan alacağınız keyfin
      Okulu yok.
      Yaz geceleri cırcır böceklerini
      Dinlemeyi bilmenin de okulu yok
      Okulu yok, ekmeği, peyniri, domatesi
      Küçümsememenin
      Sözün, sazın, oyanın, yazmanın
      Halisini seçmenin
      Daha buna benzer nice
      Nice şeyin okulu yok
      Aşkın, inancın, insanlığın okulu yok
      Ama dilerseniz hepsini öğrenebilirsiniz
      Biraz çaba
      Yeter.
      Almanya'nın Eschede kentinde geçen çarşamba günü İkinci Dünya Savaşı sonrasının en feci tren kazası meydana geldi. Vagonların enkazı arasından 100'den fazla ceset çıkartıldı. 200'den fazla yolcu yaralandı.
      Kazadan sonra darmadağın olan vagonların ve kurtarma çalışmalarının görüntüleri televizyon ekranlarıyla gazete sayfalarına yansıdı.
      Bu görüntüler arasında bir tek ceset, bir tek yaralı, bir tek kanlı fotoğraf gördünüz mü? Görmediniz... Çünkü Almanya'da bu kazayla ilgili tek bir kanlı resim yayınlanmadı. Dışarı tek bir kare kanlı resim satılmadı.
      Milliyet Bonn Muhabiri Mehmet Aktan'la konuyu konuştuk dün. Bize kaza sonrasını anlattı:
      - Olaydan hemen sonra polis kaza bölgesini kırmızı bir şeritle çevreleyerek içeriye girişi yasakladı... Amacı hem kurtarma çalışmalarını, hem kaza soruşturmasını sağlıklı yapmaktı. Ancak konulan bu yasağa gazeteciler de fazla itirazda bulunmadılar. İsteseler uzaktan resim alarak yayınlayabilirlerdi. Bunu da yapmadılar.
      - Neden acaba?
      - İnsanların uğradığı felaketi ticari kazanca dönüştürmeyi insanlığa aykırı gördüklerinden olsa gerek. Mesela olay yerine ilk kez bir yerel gazetenin muhabiri yetişmiş. Kazada can vermiş veya yaralanmış insanların çok çarpıcı fotoğraflarını çekmiş. Bir gazeteci için bulunmaz fırsat. Ancak gazetenin yazı işleri toplantısında bu fotoğrafları kullanmama kararı alınmış. Başka yayın organları da bu tür fotoğraf ne kullandılar, ne kullanmak istediler.
      * * *
      Aynı gün İstanbul'da banliyö treninde bomba patladı. 1 kişi öldü, 2 kişi yaralandı. Gazetelerin birinci sayfalarında yerde yatan ölünün ve yaralıların fotoğrafları yayınlandı. Televizyon kanlı resimler gösterdi.
      Televizyon haberlerinde Akın Birdal'ın adı her geçtiğinde mutlaka onun kanlı görüntüsü yayınlanıyor. Spikerin ağzından "Susurluk" çıktığı anda ekranda bir hurda Mercedes... Öğrencilerden söz edildiğinde polisten dayak yiyen öğrenciler gösteriliyor. Görüntünün her zaman daha kanlısı, daha vahşisi seçiliyor.
      Kana susamış, bir türlü doymayan bir toplumda mı yaşıyoruz?
      Yoksa medyayı kan mı tuttu?..
      Sevgili Yalçın Pekşen Akşam'da Güneydoğu görüntülerine dikkati çekiyordu geçende. Hemen her gece ekranlarda operasyonun görüntülerini izliyoruz. Toplar patlıyor, makineli tüfekler takırdıyor... Ölenler yaralananlar... Yerde dizi dizi cesetler... Trafik kazalarının mide kaldıran görüntüleri cabası.
      Sonra da bu yıl ülkeye turist gelmediğinden yakınıyoruz.
      Eğer canına susamış değilse... Böyle ülkeye turist gelir mi?
      Bu medya düzeninde insanlar ruhen sağlıklı kalabilir mi?
      Profesör Turhan Uslu, Petrol Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyelerinin isimlerini bu kuruluştan istediğini, ancak gizli tutulduğu için alamadığını söylemişti. Oda Başkanı Mete Topgüder dün bir açıklama yaparak böyle bir başvurunun kime yapıldığını saptayamadıklarını, üye adlarının açık olduğunu, isteyen herkesin alabileceğini bildirdi.
Yazara E-Posta: masik@milliyet.com.tr