Fazilet Partisi milletvekili Abdullah Gül, bundan 15 gün kadar önce türbanlı eşinin DTCF'ne kaydının yapılmaması üzerine konuyu idari yargıya götüreceğini açıklamış, ardından da avukatı aracılığıyla Danıştay'a başvurmuştu. Danıştay önceki gün kararını açıkladı ve Gül' ün istemini oybirliğiyle reddetti.
      Arkadaşımız Fahrettin Fidan, dün Abdullah Gül'e sordu:
     Â- Devlet, vatandaÅŸla Ä°dare arasındaki anlaÅŸmazlıklarda, hakemlik yapma görevini Danıştay'a vermiÅŸ. Siz söz konusu olayda Danıştay'a baÅŸvurmakla bu yargı organının hakemlik görevini kabul etmiÅŸ olmadınız mı?
      - Evet, kabul etmiş oldum.
     Â- Ayrıca Danıştay'a güvendiniz ki baÅŸvurdunuz. Buraya baÅŸvurmakla, aynı zamanda Danıştay'ın adil ve tarafsız bir yargı organı olduÄŸunu kabul ettiÄŸiniz sonucu da çıkmaz mı?
      - Çıkar tabii.
     Â- HakemliÄŸini kabul ediyorsunuz, adil ve tarafsız olduÄŸunu da... Danıştay sizin istediÄŸiniz yönde karar vermiÅŸ olsaydı tavrınız ne olurdu? ÖSYM'ye derhal baÅŸvurup kararın uygulanmasını istemez miydiniz?
      - Bu soru sorulur mu? İsterdim tabii.
     Â- Ama aksi yönde karar verdi. Sizin hukuk ve mantık anlayışınıza göre Danıştay'ın vermiÅŸ olduÄŸu bu karara ÅŸimdi sizin uymanız ve gereÄŸini yerine getirmeniz gerekmiyor mu?
      - Hayır. Çünkü bu karar nihai karar değil. Daha üst itiraz mercileri var. Oraya başvuracağız.
     Â- Diyelim oradan da aleyhinize karar çıktı.
      - O zaman da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var.
     Â- Diyelim karar oradan da aleyhinize çıktı. Daha üst yargı mercii kalmadığı için artık herhalde karara uyarsınız?
      - Hayır. O zaman üniversiteye girmekten vazgeçeriz. Daha doğrusu eşim vazgeçer.
      Peki bu karar acaba Fazilet Partisi'nin türban politikasını etkiler mi?
      Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu dün Fahrettin Fidan'ın sorusuna şu yanıtı verdi:
     Â- Danıştay kararı sadece ÅŸahısları baÄŸlar.
      Cumhuriyet'in 75'inci Yılında Üniversitelerimiz Sempozyumu dün Boğaziçi Üniversitesi'nde başladı. Sempozyumu düzenleyen Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği'nin Başkanı Profesör Burhan Şenatalar, açış konuşmasında "üniversitenin geçmişten bugüne katettiği mesafeyi" özetlerken bakınız neye de dikkat çekti:
      - 1932 yılında, genç Cumhuriyet'in üniversite politikasını belirleme çalışmaları öncesinde İsviçreli Profesör Albert Malche ülkemize davet ediliyor. Malche, (bir yıl sonra İstanbul Üniversitesi'ne dönüşecek olan) Darülfünun'da incelemeler yapıyor. Bakın, hazırladığı raporda üniversitenin o günkü sorunlarına değinirken ne demiş: "Basit bir çeviri bile `tez' olarak kabul ediliyor. Ayrıca üniversite öğretim üyelerinin maaşlarının yetersizliği nedeniyle üniversite dışında iş yaptıkları ve üniversitenin bundan zarar gördüğü görülmüştür..." Malche'nin torunu profesör olsaydı ve aynı yönde bir araştırma için şu günlerde İstanbul veya Ankara'daki üniversitelerden birine gelseydi, maalesef dedesinin izlenimlerine çok benzer şeyleri rapor edecekti...
      Kahve arasında Burhan Şenatalar'la aynı konu üzerinde sohbet ediyoruz. Konuyu biraz daha ayrıntılandırıyor:
      - Bugün hƒlƒ yetersiz maaşları nedeniyle üniversite öğretim üyeleri kendilerine dışarda başka olanaklar yaratmaya çalışıyorlar. Ve aslında bu, belli koşullara uymak kaydıyla mümkün de... Ama bu arayışlar bir başka açıdan olumsuzluk içeriyor: O kişilerin üniversiteye ayırdıkları zaman azalıyor ve sonuçta yine kurum kaybediyor. Düşünün genç asistan arkadaşlarımız bugün 100 milyon lirayla ev kirası mı versin, kitap mı alsın, araştırma mı yapsın?..
      Çevre Bakanı İmren Aykut telefonla aradı:
     Â- AÅŸkolsun hep binim hakımı yiyorsunuz, dedi...
      - Hayrola efendim?
     Â- Kurban rezaletini yazmışsınız... Benim nerede olursa olsun kurban kesilmesine karşı çıktığımı belirtmemiÅŸsiniz...
      - Kusura bakmayın unutmuş olabiliriz...
     Â- GittiÄŸimiz yerlerde kurban kesildiÄŸini görürsek hemen durduruyoruz. Mesut Bey'le yaptığımız gezilerde de aynı duyarlığı gösteriyoruz...
      - Çok güzel...
     Â- Ãœstelik ben kesimi durdurduÄŸum gibi çoÄŸu zaman o hayvanı sarılıp öpüyorum... Gözlerindeki hüznü ve korkuyu bir görseniz... Hayvan gözleri açık götürüldüğü için kesileceÄŸini anlıyor tabii.. Ãœstelik yazdığınız gibi kestikleri hayvanı fakir fukaraya dağıttıkları falan yok. Kasaba satıyorlar...
      Almanya'da seçimlere bir hafta kala kampanya kızışıyor... Bu arada 30 yıla yakın süredir Almanya'da çalışan gazeteci ve siyaset bilimci Nazmi Kavasoğlu'nun bir deyişinin kampanyada yer alması hoş bir görünüm yaratıyor. Kavasoğlu, 22 yıl önce Berlin'de yabancı düşmanlığından ötürü düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmada şöyle demiş:
     Â"Ä°sa Peygamberin Yahudi, Tatilin Türkiye, Rakamların Arap, Araban Japon, Pizzan Ä°talyan, Demokrasin Yunan, Kahven Brezilya, Yazın Latin, KomÅŸun Pis Yabancı, öyle mi?.."
      SPD bu sözleri şimdi seçim kampanyasında kullanıyor... Fotoğrafta iki genç Kavasoğlu'nun sözlerini okurken görülüyor.
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr