Büyük üniversiteler 1 Ekim'de açılıyor. YÖK yetkilisi bir dostumuza bu yıl türban konusunda izlenecek yöntemi soruyoruz. Anlatıyor:
      - Biliyorsunuz bu yıl öğrenciler başı açık resimlerle kayıt yaptırdılar. Eski öğrencilerin kimliklerinde de resimler açık başlıdır. Üniversite kapısında denetim yapılacak. Görüntüsü, kimliğindeki fotoğrafa uymayan öğrenci kampüse alınmayacak.
     Â- Yani?
      - Yani başı kapalı öğrenci içeri alınmayacak.
     Â- Bu yüzden olay bekliyor musunuz?
      - Kayıtlar olaysız denebilecek bir şekilde yapıldı. Türbanda ısrar eden öğrenci sayısı çok azdı. Yasalara uyum sağlayan öğrenci sayısının artacağını, işlerin giderek düzeleceğini umuyorduk. Ancak Başbakan'ın demeçleri ve diğer siyasi partilerin aldığı tavır türbanlı öğrencileri yeni beklentiler içine soktu. Ne olacağını bilmiyoruz...
      ***
      Üniversite öğretim üyesi bir dostumuz Sabah'ta dün yayınlanan "Başbakanlıktan sert genelge" başlıklı habere dikkatimizi çekti. Haberi birlikte okuyalım:
      "Başbakanlık ve bazı kuruluşlarda bazı personelin türbanla işe gelmeleri Başbakan Yılmaz'ı kızdırdı. Yılmaz'ın uyarısı üzerine harekete geçen Başbakanlık Müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu, yayınladığı bir iç genelgeyle türbanlı personeli ve buna göz yuman yöneticileri sert dille uyardı. Herkesin Kılık ve Kıyafet Yönetmeliği'ne uymasını isteyen Yazıcıoğlu, genelge hükümlerine uymayanların cezalandırılacağını bildirdi."
      Habere dikkatimizi çeken öğretim üyesi dostumuz şu eklemeyi yaptı:
     Â- Devlet dairelerinde birkaç yıl öncesine kadar türbanlı memur yoktu. Birkaç yıldır ücra Anadolu ilçelerinde sorun oluyorlardı. Demek artık BaÅŸbakanlık ve baÄŸlı kuruluÅŸlarda da Mesut Yılmaz'ı öfkelendirecek kadar çoÄŸaldılar. Ve BaÅŸbakan'a baÄŸlı amirler bu duruma göz yumuyorlar. Siyasi fırsatçılık uÄŸruna üniversitelerdeki çekiÅŸmede türbanlı öğrencilerden yana tavır alan Mesut Bey bunun kendi çevresinde baÅŸka nasıl bir sonuç vermesini bekliyordu acaba?
      ANAP Genel başkan Yardımcısı Yaşar Okuyan, geçen hafta sonu Siyaset Meydanı'nda başörtüsü konusunda yaptırdıkları bir anketten söz etti. Bu ankete katılanların yüzde 83'ü türbana evet diyormuş. Anketi hangi kuruluşun hangi yöntemle nasıl bir ortamda ve nasıl bir örnekleme ile yaptığı bilinmiyor. Ancak Yaşar Okuyan'ın söylediğine göre 7 bin kişi katılmış. Bir dostumuz bu ankette sorunun nasıl sorulduğunu merak etmiş:
     Â- Görünce hayretler içinde kaldım, dedi telefonda...
      Soru aynen şöyle sorulmuş:
     Â- Kamu kuruluÅŸları dışında üniversite ve diÄŸer okullarda türban takılmalıdır... (yüzde 83 evet)
      Dostumuz dedi ki:
     Â- Anladığım kadarıyla ANAP veya ANAP içindeki tarikatçı grup, türbanı lise ve ortaokullara sokmak için de hazırlık yapıyor. Ankette sorulan sorudaki "diÄŸer okullar" deyimi lise ve ortaokulları iÅŸaret ediyor çünkü. Ya da ne yaptıklarını bilmiyorlar...
      Ortadoğu ve Türkiye üzerine senaryolarıyla tanınan eski CIA mensubu Graham Fuller, önceki gün FP'li Pendik Belediyesi'nce düzenlenen "21'inci Yüzyıla Girerken Batı ve İslam Dünyası" başlıklı panelde konuşmacıydı... Üç yıl boyunca görev yaptığı Türkiye'yi çok sevdiğini anlatarak başladı söze... O kadar ki, Türkiye'de doğmasa da Türkiye'de "yapıldığı" için (!) kızının göbek adını "Ankara" koymuştu. Hatta o günlerde saz öğrenmek için Şemsi Yastıman Saz Evi'nde 6 ay süreyle kurs bile almıştı...
     ÂFuller'in bu yönlerini pek bilmiyorduk. Bir "siyaset bilimci" kimliÄŸiyle kaleme aldığı kitapları, konferanslarıyla tanınıyordu daha çok... Mesela en son... Türkiye'de radikal islamın yükseliÅŸiyle patlayacak iç savaÅŸ üzerine senaryolarıyla.. "Türkiye çok etnik bir ülkedir. Bunun kabulü daha gürbüz ve çekici bir Türk devletinin baÅŸlangıcı olabilir" türünde "çekici" yorumlarıyla adından söz ettirmiÅŸti. Ve doÄŸrusu bu fikirleriyle Türkiye'deki belli çevreleri de "çekim alanı" içine almıştı. Kemalizm'in çağının geçtiÄŸini söyleyip laikliÄŸi "demokrasi dışı bir dayatma", bir "zulüm" olarak gösterenler ve onlara çanak tutanların okyanus ötesindeki fikir babalarındandı Fuller...
      "Sürekli ve maksatlı olarak" yanlış yorumlandığından yakındı konuşmasının bir yerinde... Sebebini de "bir dönem CIA'de görev yapmış olmamdan kaynaklanan önyargılar" diye izah etti. Halbuki "11 yıldır devlet için çalışmıyordu!" Hatta... "çoğu fikirlerinin Amerikan devleti tarafından paylaşılmadığını" bile söyleyebilirdi.
      Bir yerde de dedi ki:
      - Siyasal İslam üzerine konuşurken hangi ülkeden söz ettiğimizi açıkça belirtmek zorundayız. Mesela Afganistan'dan söz ediyorsak, orada demokratik geleneğin asla varolmadığını unutmamamız ve olup bitenleri bu çerçevede değerlendirmemiz gerekir. Ama Türkiye, İslam dünyası içinde en eski demokratik geleneğe sahip ülke. O açıdan ben Türk İslamı hakkında çok olumlu beklentilere sahibim. Eğer meseleye Washington gözlüğünden bakarsanız, bu noktada hala yeterli bilgi sahibi olmamaktan doğan tereddütler olduğunu söyleyebilirim. ABD, yine de RP'nin seçimle gelip yine seçimle gitme hakkını savundu. ABD'nin RP'yi sevmek zorunda olmadığı açık. Ama şu da bir gerçek; Refah, ılımlı ve rasyonel bir hareket Washington'un gözünde. Kimi tedirginlikler olsa da ABD ve Batı, Türkiye'de demokratik ve ılımlı bir İslam hareketine saygı duymak zorundadır...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr