İstanbul için düşünülen "dönüşümlü plaka" uygulaması konusunda değerli okurlarımızdan mektup almaya devam ediyoruz... Mektupları tek tek yayınlamak zorlaştı. Ancak şöyle bir toparlarsak... Okurlarımız der ki:
     Â- TrafiÄŸe giren araç sayısı çıkan araç sayısından fazla oldukça,
      - Bu ülkede verimli tarım arazilerine durmadan otomobil fabrikası kuruldukça,
      - Demiryolu ulaşımı ihmal edildikçe,
      - Deniz ulaşımından yararlanmak kimsenin aklına gelmedikçe,
      İstanbul'da özel oto sayısını yüzde 20 azaltmakla trafik derdi çözülmez...
      Bir okurumuz şehir hattı vapurların pejmürdeliğine ve pisliğine dikkat çekerken:
     Â- Adeta insanlar deniz yolundan özel olarak caydırılıyor, diyor, eÄŸer deniz yolu özendirilse trafiÄŸin yükü zaten hayli hafifler.
      Bir başka okurumuz demekte ki:
     Â- Özel oto sayısı çok olabilir. Ama trafikte kaldığı süre azdır. Özel otolar günde 30 - 40 kilometre yol yapar. Trafikte yarım saat, bir saat kalır. Oysa bir ticari taksi veya minibüs günde 500 - 600 kilometre yol yapıyor. Bu araçlar, sayıca az görünseler de trafiÄŸi 24 saat iÅŸgal ediyorlar. Sorunu bunlar büyütüyor.
      Aynı okurumuz trafiği tıkayan araçları çekmek için bütün gün şehir içinde dolaşan resmi ve özel çekicilerin de trafiği büyük ölçüde aksattığı görüşünde.
      Sonuç... Dönüşümlü plaka uygulaması iyice düşünüp taşınmadan, vereceği sonuç ince ince hesaplanmadan yürürlüğe konmamalı. Hiç uygulamamak, başarısız bir sonuçtan daha iyidir her zaman...
      Yaklaşık 5 yıl önce... Aydın Boysan ağabeyimizle birlikte Rusya'nın ikinci büyük kenti Saint Petersburg'u geziyorduk. Bir ara hediyelik eşya satan bir mağazaya girdik. Tezgahtaki orta yaşlı hanım, nesi var nesi yok tezgahın üzerine çıkardı. Önümüze koyduğu tişörtlerin birinde Gorbaçov'un diğerinde Yeltsin'in fotoğrafı var. İş olsun diye sorduk:
      - Sizce Gorbaçov mu iyi, Yeltsin mi?
     Â- Ä°kisi de kötü, dedi kadın...
      - Peki sizce kim iyi?
     Â- Corc BuÅŸ...
      O günlerde Rusya'da yaygın bir kanı vardı... Kırk yıl süren ısrarla bir soğuk savaşla Sovyetler'i çökertmiş olan Amerika, vereceği kredilerle Rusya'yı abad edecek, en azından bir Küçük Amerika yapacaktı. Rusya bu umutla eski yapıyı yıktı. Küreselleşmeye ayak uydurdu. Ekonomisini liberalleştirdi. Geri dönüş yollarını kapadı. Şimdi ileri de gidemiyor. Ortada kaldı. Bakalım ne yapacak?..
     ÂAlaattin Çakıcı'nın yakalanması ve Sedat Peker'in teslim olmasından sonra gazete sayfalarına dökülen itiraflar, ifÅŸaatlar, iddialar birkaç gündür ülkeyi sarsıyor. Hatırlarsınız; Susurluk Komisyonu ve Kutlu SavaÅŸ Raporu sonrasında da gazeteler benzer çarpıcı manÅŸetlerle yayınlanmıştı.
      Peki sonra ne oldu?
      Mesela Kutlu Savaş, yazdığı rapora ek olarak Başbakan Mesut Yılmaz'a 27 maddelik bir tavsiyeler demeti sunmuştu. Komisyon raporunda olduğu gibi Kutlu Savaş raporunda da "devlet - çete ilişkisi" çarpıcı isimler ve olaylar eşliğinde gözler önüne seriliyordu. Mesele kalıyordu devleti çetelerden temizlemeye...
      Acaba yapılan tavsiyeler ışığında Mesut Yılmaz ne gibi önlemler alacak, ne yönde hareket edecekti?..
     ÂMesut Yılmaz 30 Ocak 1998 günü yaptığı açıklamada bakınız ne diyordu:
     Â- Bu inceleme raporu çerçevesinde mutlaka soruÅŸturulması gereken olaylar mevcut. 6 - 7 soruÅŸturma açıldı. SoruÅŸturma kurulları inceleme kurullarından farklı olarak ilgililerin ifadesine baÅŸvurabilen sorgulama yetkisine haiz kurullardır. Bunları aydınlatabilecek ilgili kiÅŸileri görevlendirdim. Emniyet ve MÄ°T'in yanısıra Maliye ve Hazine gibi kurumlardan da uzman kiÅŸileri görevlendirdim. Onlar münferit olarak açtığım soruÅŸturmalar yapacaklar.
      Kendilerine süre sınırlaması koymadım. Ayrıca edinilen bilgilerin görülmekte olan davalarla ilgili mahkemelere iletilmesi görevi vardır. Her dava ile ilgili bölümler iletilecektir. Bu konuda Teftiş Kurulu'na talimat verdim...
     ÂGörüldüğü gibi Mesut Yılmaz, Kutlu SavaÅŸ raporu üzerine hayli dinamik bir tavır almış. Uzman kiÅŸileri görevlendirmiÅŸ. SoruÅŸturmalar açmış.
      Peki siz hiç bu dinamik tavrın somut bir sonuç verdiğini duydunuz mu?
      İçerde tek bir Susurluk sanığı var mı?
      Yok... Neden?.. Çünkü "sağ siyaset - üst düzey bürokrasi - vurguncu işadamı - mafya" unsurlarından oluşan legalleşmiş çete halktan ve hukuk kurumlarından daha güçlü de ondan. Zaman zaman sahne önündeki kimi isimler değişebilir. Ama halk işe elkoymadıkça "çete devlet" modeli değişmeyecek... Yarın aynı pislikler bir başka biçimde tekrar kamuoyu önüne çıkacak.
      "İnsanlara can güvenliği sağlayamamış bu düzene hukuk devleti denilemez. Devrimcilerin faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bir düzene demokrasi denilemez. Yolsuzlukların devlet yetkililerini sardığı bir düzene Anayasa düzeni denilemez. Bu katiller demokrasisidir. Bu hırsızlar düzenidir."
      Uğur Mumcu - 1970
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr