Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Güneri Civaoğlu'nun pazar geceleri Kanal D'de yaptığı "Durum" programı, ekrana ilginç tartışmalar getiriyor. Kimi değerlerimizi daha iyi tanımamızı sağlıyor. Örneğin pekçok kişi pırıl pırıl bir anayasa profesörünü, Süheyl Batum 'u bu programla daha yakından tanıma fırsatı buluyor. Profesör Mehmet Ali Kılıçbay'ın, "İslam ve siyaset" konularını en az Fransız Profesör Olivier Roy kadar iyi bildiğini önceki akşam Durum'u izleyenler saptıyor...
Programda RP'yi bu kesimin en sakin ve sağduyulu isimlerinden biri olarak bilinen Abdullah Gül temsil etti... Abdullah Gül "Biz din partisi değiliz" derken kendisine "Taksim ve Çankaya'ya cami yapılması konusunda ısrarlı oluşlarının nedeni" soruldu. O zaman Abdullah Gül dedi ki:
- Biz, "oraya cami yapılamaz" demeyi hazmedemiyoruz... Diretmeyi hazmedemiyoruz...
Biz de bu sözleri dinlerken içimizden "pes" diyoruz...
Necmettin Erbakan Ramazan günü Taksim Parkındaki iftar çadırına giriyor. Namaz kılıyor. Namaz sonrası:
- Taksim Camii'nin temelini 27 Mart'ta atacağız. Buraya cami yaparak İstanbul'un fethini tamamlayacağız, diyor...
Taksim Cumhuriyet alanı düşman toprağı sanki... Fethedecek... Taksim parkı babasının tapulu malı. İçine iflas etmiş ekonomik programını unutturmak için cami dikecek. Halkın yüzde 80'i de koyun... Bütün bu olup bitene ses çıkartmayacak... Eğer ses çıkartırsa... Abdullah Bey bunu hazmedemeyecek...
Abdullah Gül'ü izlerken düşündük ki... Refah Partililerin en büyük hendikapı laiklik ve demokrasi ile savaşları değil... Çağdaş dünya ile uyumsuzlukları da değil. En büyük hendikapları her konuda kendilerini haklı görmeleri, "özeleştiri" diye bir kavramdan tamamen habersiz olmaları, kendilerine bir türlü karşı açıdan bakamamaları galiba... Bir başka doğrunun varlığına inanmayan insan kendi doğrularını sağlıklı kurabilir mi? Kendisine karşıdan bakamayan insan nasıl gelişme gösterir? "Herkes kötü bir tek onlar iyi" olunca diyalog nasıl kurulacak? Bilen var mı?

Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı sert açıklamanın kime ve neye yönelik olduğu tartışılırken, Hürriyet Gazetesi dün "Açıklamayı bu şiir sertleştirdi" başlığı altında, RP'li Yasin Hatipoğlu'nun yazdığı şiir(!)i anımsattı. Yasin Hatipoğlu'nun şiirinde iki komutanı suçlaması Genelkurmay'ı sertleştirmiş.
Bizce komutanlar fazla ve yersiz alınganlık göstermiş.
Sebebini şiirin birkaç satını okuyunca görmek mümkün...
Mesela:
"Her mitingin fıtratı var, kahrol'u yaşa'sı var
Sobayla ısınanın küreği, maşası var...
Mülayim olmak güzel, lakin hani nerede?
Her grubun bir tane Çevik Bir paşası var...
Neden bu şiirden başkaları dururken komutanlar alınmış?
Anlamadık...
Çünkü "şiir" adı verilen bu satırlar daha önce "şiir sanatına", "edebiyat"a, "Türkçe'ye" ve cümle şairlere hakaret anlamı taşıyor ki, komutanlardan önce onların alınması lazım. Şairlerden biri "Onu öyle demezler..." li bir yanıt verir, bu mesele kapanırdı. Genelkurmay bildirisine gerek yoktu...

Adalet Bakanı Şevket Kazan, Irak gezisi dönüşü "Kur'an'ı ezberleyen mahkumların cezaları indirilebilir" biçiminde sözler sarfedince düşüncesi sorulan İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan:
- Böyle bir öneri kepazeliğin ve saçmalığın ta kendisidir,
demişti.
Adalet Bakanı Ş. Kazan, Baro Başkanı T. Kazan aleyhine bu sözünden dolayı dava açtı.
Dava dilekçesini de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na bizzat imzalayarak gönderdi. Adalet Bakanı dilekçenin en başına:
"Davacı: Şevket Kazan"
yazması gerekirken;
"Davalı: Şevket Kazan" yazmış...
Cumhuriyet Savcısı da Şevket Kazan'ın kendisinden "davalı" diye söz etmesine aldanarak, "Demek şikayet eden Turgut Kazan" diye düşünmüş olacak ki... İşleri karıştırmış, kayıtlarda Turgut Kazan'dan "müşteki" diye söz etmiş.
Sonunda "davacı" olmuş mu "davalı"... "Şikayet edilen" olmuş mu "şikayetçi".. Soyadları da aynı üstelik.. Herşey bir güzel karışmış...
Turgut Kazan dün bunları anlatırken kahkahayla gülüyordu. Marmara Üniversitesi'nde "Hukuk kültürü" dersi verdiğini anlatan Kazan, adaşı Şevket Kazan'ı bu derslere davet etmeyi düşünüyordu.
Güney Amerika'da ünlü bir diktatörün annesi:
"Cumhurbaşkanı olacağını bilseydim onu ilkokula yollardım" demiş ya...
Şevket Kazan da Adalet Bakanı olacağını bilse belki "hukuk" okurken dalga geçmezdi...