Fenerbahçe yönetim kurulu üyeleri bir saz heyeti disiplini içinde Hürriyet’e demeç veriyor, hep bir ağızdan bugün yapılacak Galatasaray - Fenerbahçe maçının hakemi Selçuk Dereli’yi topa tutuyorlar... Mahmut Uslu: Yanlış seçim... Murat Özaydınlı: İyi yönetemez... Hakan Kutlualp: Endişeliyim...
Bunlar hakemi etki altında bırakarak kendi yanına çekmek için kullanılan klasik maç öncesi taktikleridir. Tutar mı? Bazen tutar... Ancak yöneticinin kendi takımının motivasyonunu da olumsuz etkiler... Hakem kararlarına güvenemeyen futbolcu rahat oynayamaz. Hakemin her kararından etkilenir. Ya da hakemi etkilemeye çalışır. Kafayı hakeme takınca oyundan kopar.
Saha dışı oyunlar futbolcuyu küçültür.
Futbolcunun bilinçaltına yöneticinin ona güvenmediği duygusunu sokar.
Fenerbahçe’nin genç yöneticilerinin Türk sporuna çağdaş bir dinamizm getirmesi bekleniyordu. Ama bir bölümü hâlâ Ali Şen’den kalma saha dışı oyunlarla sonuç alma hevesinde görünüyor. Eğer o yoldan başarıya gitmek mümkün olsaydı Ali Şen 3.5 yılda koltuğu bırakmaz, Fenerbahçe takımı da her yıl şampiyon olurdu. Oyunu saha içine taşıyamazsanız başarısızlık illetinden kurtulamazsınız. Oyunu saha içine taşımanın ilk adımı da saha dışı oyunlara son vermektir. Fenerbahçe’ye yakışan da odur.
İkinci tezkere Meclis’e geliyor. ABD’nin B planı demek buydu...
Derya Derin
Saddam’ın çocukluğu çok kötü geçmiş. Bush’un çocukluğu ise hâlâ geçmemişe benziyor.
İranlı özgürlük savaşçısı Azer Hacedi İranlı kadınlara çağrıda bulunuyor:
- 8 Mart’ta özgürlük mücadelemiz için başörtüsüz çıkalım sokağa kısa bir süre için ve hatta yakalım başörtülerimizi...
Özgürlüğü bir kez kaybetmeyegör... Ne kadar basit bir şey... Ne kadar imkânsız olabiliyor.
Dünya Kadınlar Günü’nde bilvesile... Cephedeki çocuklarının özlemi ve endişesiyle yanıp tutuşan annelere sevgi ve saygılarımızı gönderiyoruz.
Genç okurumuzu dinleyelim: "Ben İstanbul Üniversitesi öğrencisiyim ve merkez kampüse en yakın yurt olan Yurtkur’a bağlı Kadırga Erkek Öğrenci Yurdu’nda kalıyorum.
Yaklaşık 13 metrekare odada 6 kişi yaşıyoruz.
Huyu suyu benzemeyen, her biri ayrı dalda eğitim gören, birbirini seçme özgürlüğü olmayan bu 6 kişinin her birine 2 metrekare yer düşüyor odada. Yurtta doktor yok. Sıcak su yok. Çalışma salonu yeterli değil. Yarın Türkiye’yi yönetecek insanlar işte bu koşullarda barınıyor..."
Amerikalılar Mardin’de lojistik üs kuruyor. Daha önce haberimiz olmamıştı. Birinci tezkere ile ABD’ye Mardin’de lojistik üs kurma hakkının verildiği söyleniyor. AKP Milletvekili Emin Şirin’e soruyoruz:
- Beyefendi biz birinci tezkerede Mardin’in üs olarak ABD’ye verildiğini duymamıştık. Siz iki TBMM oturumu, üç AKP grup toplantısında bu konuda bilgi aldınız. Siz duydunuz mu?
- Bize de böyle bir şey söylenmedi, diyor Emin Şirin, üç sayfalık bir mutabakat tezkeresinden söz ettiler. Verin görelim, dedik. Göstermediler.
Hoş, önemi de yok... Memleketin her yanı Amerikan toprağı oldu... Amerika Irak’ta yönetimi ele alınca Amerika’ya komşu olacağız, diyenler vardı. Galiba bizden önce Irak, Suriye vs. ABD’ye komşu oldu. Bu arada Mardin Irak’tan çok Suriye’ye yakın bir kentimiz. Suriye de malum.. Amerika’nın saldırı listesinde... Mardin acaba geleceğe de hazırlık mı?
***
Prof. Ülkü Azrak, ABD’nin Mardin’de "ara koordine karargâhı" kurması hazırlıklarıyla Türkiye’nin, Meclis’in aksi yöndeki kararına rağmen "savaşın fiili tarafı" haline geldiğini belirtiyor.
Hükümetin ikinci tezkereyi Meclis’ten geçirmek için neden acele etmediği de yavaş yavaş anlaşılıyor... Çünkü ABD tezkereyle başlatacağı hazırlıkları tezkeresiz başlattı... Tezkereye gerek bile kalmadı aslında!!
Mesut Yılmaz bir zamanlar
‘AB’ye giden yol Diyarbakır’dan geçer" demişti... AB olmadı...
Artık Bağdat’a giden yol geçiyor Diyarbakır’dan...
Haldun Ertem
Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Ferit Bernay, YÖK’ü YEK’e dönüştüren Milli Eğitim Bakanlığı’nın taslağını anlatıyor:
- Taslak hazırlanırken üniversitelerin görüşü sorulmadı... Hazırlanan taslak gönderildi ama inceleme süresi tanınmadı, hemen görüş istendi. Taslak metni internet sitesinde sık sık değiştirildiği için neyi inceleyeceğimizi şaşırdık. Tek bildiğimiz, çağdaş, özerk, katılımcı üniversite söylemi altında sunulan taslağın bunlarla hiç ilgisinin olmadığı, Atatürk ilkelerinden ve çağdaşlıktan soyutlanmış bir gençlik hedeflediğidir...