Fener maçındaki o pozisyon penaltı mıydı, değil miydi? G. Saray maçındaki hareket kırmızı kartlık mı sarı kartlık mıydı?
Hiç değilse bunlarla ilgilendiğimiz kadar kendimizin ve çocuklarımızın hayatıyla da ilgilensek...
Kapıyı çalan deprem bir anda vurunca ne yapacağız? Bunu konuşsak...
Prof. Celal Şengör’ün şu sorularını ısrarla bizi yönetenlere sorsak mesela...
“... Verilen toplanma alanı sayıları gerçekçi değil. Gerçekçi olsa bile, insanlar oralara nasıl varacaklar?
Depremden sonra en büyük tehlike yangındır. İstanbul’un yıkılmış daracık sokaklarına itfaiye nasıl girecek? İtfaiyenin kendisi yıkılırsa ne olacak?
Acaba havadan yangın söndürme imkânları düşünülüp planlandı mı? Şehirde havadan söndürme ile ormanda havadan söndürme çok farklıdır. Gerekli uçan vasıtalar temin edilmiş, uçucu personele gerekli eğitim verilmiş midir?
Bu 16 milyonluk şehrin yiyeceği, içeceği nasıl temin edilecek? Sahra fırınları veya yüzen fırınlar düşünülmüş müdür? İstanbul’a depremden sonra büyük ölçekli yardımın en kolay yapılabileceği yol, deniz yoludur. Bunun için müteharrik (yer değiştiren, hareket eden) iskeleler planlanıp yapılmış mıdır? Yapılmışsa bunlar nerededir?
Yağma olacağı kesin. Buna tedbir olarak neler düşünüldü? İstanbul’daki emniyet mensupları bir yandan olağanüstü özveriyle çalışırken, diğer yandan ve haklı olarak kendi çoluk çocuklarının derdine düşecekler. Onları takviye edecek kuvvet nereden gelecek? Bu kuvvet İstanbul için eğitilmiş midir?
Bu soruları gündemde tutmalı, unutmamalıyız. Unutmak felaketimiz olacak.
ÇOMAR
4 Ekim hayvanları koruma gününde siyasilerin hayvan severken çekilmiş fotoğraflarını beğeniyle izledik. Derken şu tablo gözümüze ilişti:
Hayvana şiddetin cezası:
Belçika: 300 bin euro, 2 yıl hapis
Fransa: 30 bin euro, 2 yıl hapis
Almanya: 25 bin euro, 3 yıl hapis
Hollanda: 20 bin euro, 3 yıl hapis
Türkiye: 625 TL.
Ceza komik çünkü yeni yasa hâlâ çıkmadı. Hayvanları gerçekten seviyor muyuz?
UYGUR
İstanbul Büyükşehir belediyesi ile Çin arasında yapılan dostluk anlaşması uyarınca İstanbul’da duraklara Çince isimler de asıldı. İstanbul’daki Uygur Türkleri asılan Çince isimlere tepki gösterirken bazı kişiler de duraklardaki Çince isimleri sökmüş. Sebebi malum; Pekin yönetiminin Uygur Türklerine
ve Müslümanlara yönelik baskılarına ilişkin tepkiler.
Türkiye’de iktidar uzun zamandır Çin’e Müslümanlara yaptığı baskı gerekçesiyle tepki gösteriyor.
Çin de Türkiye’nin Uygur isyancıları desteklediği, Suriye’de dövüşmeleri için imkân sağladığı gerekçesiyle Ankara’ya tepkili. Pekin yönetimi Uygur meselesini ABD’nin kışkırttığını, Türkiye’nin alet olduğunu iddia ediyor.
Bu yüzden onlarca ülke Çin’in Kuşak ve Yol projesinden yararlanırken, dağıtılan milyarlarca dolar krediden pay alırken, Türkiye bu imkânlardan yoksun kalıyor. Kuşak ve Yol Projesi’nin en kısa yolu Türkiye’den geçtiği halde gerekli demir yolu yatırımları yapılamıyor, Çin gerekli kredileri vermekten kaçınıyor.
Bu noktada bizim bir sorumuz var.. Tek bir soru...
Çin’le aramızda gerginlik yaratarak Uygur Müslümanlarının sorunlarını çözebiliyor muyuz?
Yoksa bu sorunları Çin’le aramızı düzelterek, ekonomik iş birliğini artırarak çözmemiz daha mı olasıdır?
Ankara son zamanlarda bu ikinci şıkka yakın bir politika izlemeye başladı. Doğru yol budur. Çin’le dostluğu ve ilişkileri artırmalıyız. Ancak o zaman hem kendimize hem Doğu Türkistan’a faydamız dokunur. Gerçekçi politika budur.
DANİ
Salı günü yeni yasama dönemi açılan Danimarka parlamentosunda ilk konuşmayı yapan kişi ülke tarihinin ikinci kadın başbakanı Mette Frederiksen idi.
Kraliçe II. Margrethe ve kraliyet ailesi mensuplarının geleneksel olarak izlediği açılışta, ikinci konuşmayı ana muhalefet partisi Liberallerin yeni lideri Jakob Ellemann Jensen yaptı.
Muhalefet lideri konuşurken en ön sırada oturan Başbakan Mette ayağa kalktı, kürsünün yanında duran bir bardak suyu aldı, konuşmacının önüne koydu.
Böyle bir tevazu ve dostluk sergiledi.
Örnek olur inşallah!
(İrfan Kurtulmuş - Kopenhag)