Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Radikal gazetesinin dünkü manşeti diğer gazetelerden biraz farklıydı:
     Â"Burası Türkiye... SeçilmiÅŸ Belediye BaÅŸkanı'nın siyasi hayatı ÅŸiir okuduÄŸu için sona erdirildi.."
       Aklımıza çocukluk yılları geldi. Ortaokul birinci sınıfta... Fizik hocası bizi sınıftan atmış... Koridorda garip garip dolaşıyoruz. Rahmetli Adnan Bey oradan geçerken durup sordu:
     Â- Hayrola ne oldu?
       - Fizik hocası sınıftan attı öğretmenim...
     Â- Ne yaptın ki?
       - Valla hiçbi şey yapmadım öğretim... Arkadaşımdan kalem istedim o anda attı.
     Â- Onun evveliyatı vardır, dedi Adnan Bey...
       Bir siyasetçiye siyasetin yasaklanması demokrasiye aykırıdır...
       Ama evveliyatında o siyasetçinin demokraksiye inançsızlığı, dini referans aldığı, "kıyam" yani ayaklanmadan dem vuran sözleri vs. varsa...
       Üstelik okuduğu şiirin sözleri Anayasa Mahkemesi'nin RP'yi kapatma sürecine rastlıyor ve orduya karşı meydan okuma anlamına geliyorsa.. Durum değişmez mi?
       Ayrıca şu sorulmaz mı? Neden TBMM'de çoğunluğa sahip olan Fazilet Partisi seçilmişlere siyaset yolunu kapatan maddeleri değiştirmek için çaba göstermemiş, demokrat olmanın gereğini yerine getirmemiştir?
     ÂTayyip ErdoÄŸan'a siyasetin yasaklanması demokrasi adına eleÅŸtirenler daha önce o kiÅŸinin demokrasiye aykırı söz ve tavırlarını aynı titizlikle eleÅŸtirseler sonucun daha deÄŸiÅŸik olmasına katkıda bulunmuÅŸ olmazlar mıydı?
       İtiraf edelim ki... Hepimizin demokrasiye bakışında eksiklik var. Demokrasiye bütüncül bir bakış edinmek için daha birkaç fırın ekmek yememiz gerekiyor galiba...

       Yılın gazetecilik olayını Show TV gerçekleştirdi... Alaattin Çakıcı'nın telefon defterini ele geçirdi... Defterde hangi bürokratların, hangi siyasetçilerin adları var?.. Türkiye'yi sarsacak açıklamalar... Azz sonra...
       İzleyici onlarca kez bu anonsu izliyor... Haber gelmiyor. Reha Muhtar'a göre montaj tamamlanmamış! Jenerik filmi saatler öncesinden hazır ama esas konu nedense montajdan bir türlü çıkmıyor. Esas haberi beklerken ıvır zıvır haberler seyirciyi bunaltıyor. Sonunda bekleyiş bitiyor. Telefon defteri açılıyor. A harfli ilk sayfadaki üç isim... Gerisi yarın... İyi mi?..
       A'dan Z'ye 29 sayfa... Yumuşak g'yi çıkarırsanız 28 harf... Bu haber 28 günde mi verilecek?.. Haberci kendi bildiği şeyi seyirciden saklar mı?.. Habercilikte bilinen bir olay "Arkası yarın" dizisine dönüştürülür mü?
       Demek Milli Piyango'da kazanan numaraları açıklamak Show TV'ye verilse, ilk gün 10 milyar lira kazananlar, ikinci gün 5 milyar kazananlar, üçüncü gün 3 milyarlıklar... Amorti bekleyenler sonucu 15 gün sonra öğrenecek.
       Haberciliğin çoktandır reytingciliğe dönüştürüldüğünü biliyoruz da... Bu kadarına pes diyoruz yine de...

     ÂTayyip ErdoÄŸan, hakkında 10 ay hapis cezası verilmesinden hemen sonra da belediye binasında dünküne benzer "basın toplantıları" düzenlemiÅŸti. Binlerce FP'linin izlediÄŸi "miting"den farksız o toplantılarda da dünküne benzer sloganlar atılmıştı: "Vur de, vuralım! Öl de, ölelim!", "Ä°ÅŸte ordu, iÅŸte komutan!.."
       Tayyip
Bey o gün bu sloganlar karşısında "Siyasi hayatım boyunca bu söylemi hiç desteklemedim!" deme ihtiyacı hissetmiş, topluluğu yatıştırmaya çalışmıştı. Ama dün?.. Manzara çok farklıydı. Gösteriyi takip eden muhabir arkadaşlarımızın anlattıklarına kulak verelim:
       "Sloganların asıl hedefi basın... Sürekli `Şerefsiz medya' diye bağırıyor; görüntü almaya çalışan kameraman ve muhabirlere bozuk para ve şişe fırlatıyorlar. Topluluk içinde kafası yarılanlar oluyor. Ama kimse `Durun! Yapmayın!' demiyor. Belediyenin ana giriş kapısı önünde biri, yukarı doğru sesleniyor: `Hey zabıta! O yanındaki şerefsiz köpekleri (gazeteciler kastediliyor) aşağı at!' O ara megafondan Tayyip Erdoğan'ın sesi yükseliyor: Yalnızca bir şiir okuduğunu, halkı kin ve nefret duygularına sevkedecek birşey yapmadığını, Siirt'teki o mitingde hiçbirşeyin kırılıp dökülmediğini, herkesin elele meydandan ayrıldığını söylüyor. İftiracı gazetecilerin Yargıtay hakimlerini tehdit ve telkinlerle baskı altına aldıklarını, hakimlerin de `nihayet birer insan olmaları' hasebiyle ve `kendileri yargılanıyormuş hissine kapılıp' verilen cezayı onadıklarını söylüyor. Yine `Şerefsiz basın!' sloganları yükseliyor, bozuk paralar uçuşuyor. Tayyip Erdoğan, salondan megafonlarla dışarıya da aktarılan konuşmasının bitiminde halkı selamlamak için Kutan'la birlikte balkona çıkıyor. Kendisine `Alemin Kralı, Kasımpaşalı!' diye seslenen `Vur de, vuralım!' diye bağıran kalabalığa bu defa hiçbirşey söylemiyor. Hiddet dozu da iyice yükseliyor. Tam o sıra belediyenin özel güvenlik görevlileri, bina içindeki gazetecilere tekme tokat girişiyorlar. Kanal 4'ten Levent Öztürk, TGRT'den Serhat Sunay yaralanıyor. Milliyet'ten Ahmet Dumanlı'nın burnu patlıyor. Neden sonra, bir parti görevlisi megafonla, o da lütfen, `Yapmayın arkadaşlar' diyor, `Buradaki muhabirlerin suçu yok! Asıl suçlu gazetelerin mutfağındakiler!'
       Ve nihayet Emniyet görevlileri duruma müdahale edip muhabirleri korumaya alıyor. İçerdeki gazeteciler bir süre alıkonup topluluğun dağılması bekleniyor..."
       Kendileri için demokrasi isteyenlerin basına karşı bu tavrı demokrasiye uyuyor mu?..




Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr