İngiltere’deki müzayededen satın alınan Fatih Sultan Mehmet tablosunda, Fatih’in karşısındaki gencin Cem Sultan olup olmadığı tartışmaları sürerken Cem Sultan’ın acıklı öyküsü zihinlerde tekrar canlanıyor.
Fatih’in oğlu Cem 22 Aralık 1459 tarihinde Edirne Sarayı’nda doğdu. Annesi Çiçek Hatun’du.
1473’te Fatih Sultan Mehmet, Uzun Hasan’ın üzerine, Doğu seferine gitti.
Fatih, Şehzade Beyazıt’ı yanına almış ama Cem’i lalalarıyla birlikte Edirne Sarayı’nda bırakmıştı. Fatih’ten 40 gün kadar hiç haber gelmeyince Şehzade’nin lalaları Süleyman ve Nasuh Çelebi onu padişah ilan etti. Fatih Sultan Mehmet geri dönüp durumu öğrenince Süleyman ve Nasuh Çelebi’yi idam ettirdi.
1481’de Fatih’in ölümü üzerine Şehzade Cem’i padişah yapmak isteyen Veziriazam Karamanlı Mehmet Paşa ayaklanan yeniçeriler tarafından öldürüldü.
Padişahlığını ilan eden Beyazıt ile Şehzade Cem arasında savaşlar başladı.
Savaşta yenilen Cem ailesiyle birlikte önce Kahire, sonra Rodos’a, oradan da Avrupa’ya kaçtı.
Sonunda Fransa kralına teslim edilmek üzere 1495 yılında Napoli’ye giderken yolda fenalaşıp öldü. Papa Borgia tarafından zehirlendiği söylendi. 35 yaşındaydı. Mısır’da kalan Çiçek Hatun sefalete sürüklendi, 1495’te vebadan öldü.
Cem Sultan’ın geride bıraktığı oğullarından Oğuz, 3 yaşında amcası II. Bayezid tarafından zehirlenerek yok edildi. Sultan Cem’in diğer oğlu Murad, Rodos’ta kalmış ve vaftiz edilip Hıristiyan olmuştu. Murad ve oğlu, Rodos’un fethi üzerine Kanuni’nin emriyle boğduruldular.
İç savaşlarda Cem’in askerlerine karşı zafer kazanan Gedik Ahmet Paşa, sonraki yıllarda Beyazıt’ın hışmına uğradı ve Edirne Sarayı’nda boğularak öldürüldü.
Fatih Kanunnamesi kardeş katli yerine “En büyük kardeş padişah olur” gibi bir kural içerseydi bu taht kavgaları olmayabilirdi, der bazı tarihçiler. Bu da ayrı tartışma konusudur.
ALBAY ÇİĞİLTEPE
Albay Reşat Çiğiltepe’nin adı, Ankara, Mamak’taki ortaokuldan silinmiş, okula Milli Eğitim Vakfı’na bağışta bulunan kitabevi sahibinin adı verilmiş.
Kimdir Albay Çiğiltepe? 43 yıllık ömrünün 23 yılını cephelerde geçirmiş, Büyük Taarruz sırasında stratejik Çiğiltepe’yi yarım saat içinde alacağını söylemiş, Atatürk’e telefonda söz vermiş, bu süre içinde alamayınca intihar etmiş komutandır. Çiğiltepe az sonra alınmıştır.
Geçenlerde de Cumhuriyet tarihinin ilk Milli Eğitim bakanlarından Mustafa Necati’nin adını taşıyan tarihi Kültür Evi’ne şeriatı övmesiyle tanınan Nuri Pakdil’in adı verilmişti.
Atatürk ve Cumhuriyet döneminin izlerinin silinmesi için adeta sistemli bir kampanya yürütülüyor. Üstelik paldır küldür, hiçbir değere, anıya, tarihe saygı gösterilmeden... Atatürk’ün mirasçısı parti mi? Uyuyor...
NASA
Prof. Emel Doğan, güzel haberi dostlarına aşağıdaki tweet mesajıyla duyurdu.
“Müjde!
Bilmeyen tüm dostlarıma.
Aylar önce başvurduğum Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nde (NASA) bir Türk olarak göreve başladım. Tebrik mesajlarınız için teşekkür ederim. Umarım bir survivor kadar değer görürüm, ne diyeyim!”
MENGÜ
CHP’nin 25-26 Temmuz’da yapılacağı ilan edilen seyircisiz kurultayına tepkiler yoğunlaşıyor.
Kurultaya katılma hakkı bulunan onur üyelerinden eski milletvekili Şahin Mengü, toplantının ertelenmesi için dava açtı. Mengü dava dilekçesinde 4 bin kişilik Bilkent Odeon’un Kovid nedeniyle en çok 1000 kişi alabileceğini, bu sayının üniversite yönetimince onaylandığını, o gün salona 1370 delegeyle güvenlik görevlilerinin bile sığmayacağını belirtti.
ORAN
CHP onur üyelerinden Umut Oran da toplantının sadece seçim gündemiyle ve seyircisiz yapılmasını eleştirdi. Açıklamasında dedi ki:
“Kurultay, siyasi partilerde ‘stratejik kararlar’ın en üst seviyede alınacağı kuruldur. Genel Başkan ve Parti Meclisi (PM) üyesi seçmek, kurultayların ‘tek amacı’ değildir. Genel amaç, en az seçimler kadar önemli olan konuları, gündemdeki sorunları ve temel konuları ele almak, özeleştiri yapmak, iktidara odaklanmaktır. Ancak 25-26 Temmuzda yapılacağı ilan edilen kurultayın gündemindeki tek madde ‘seçimler’dir... Yani bu ‘kurultay’ sadece ‘Kim, hangi koltukta otursun’ sorusuna odaklanmıştır.”
Yani, ülke bu haldeyken, CHP yönetiminin genel başkan ve ekibini koltukta tutmaktan başka amacı yoktur.
KIDEM
Türk-İş Başkanlar Kurulu kıdem tazminatı fonunda yapılmak istenen değişikliği görüştü dün. Eski milletvekili ve sendika uzmanı Engin Ünsal haber gönderdi bize, diyor ki:
- 1974 yılında işverenler kıdem yükünden kurtulmak için kıdem borcunu 3. şahıslara ve sigorta şirketlerine sigorta ettirmeye başlamışlardı. Bunu önlemek için 1475 sayılı iş yasasının 14. maddesinin 3. fıkrasına şu hükmü eklettim: “Kıdem tazminatından doğan sorumluluğu işveren şahıslara ve sigorta şirketlerine sigorta ettiremez. Kıdem işverenin kişisel sorumluluğudur.
Bu hüküm maddeden kaldırılmadan kıdem tazminatı sorumluluğu yer değiştiremez...”
Sendikacıların bu maddeden haberi var mı?