Melih AŞIK
Acaba her bayrak dalgalanır mı? Bazısı neden dalgalanmaz?.. Hangisi iyidir?.. Arkadaşımız
Aydın Arıcıoğlu bu soruyu gazetelere,
"Bayrakta rüzgar mukavemeti ve dalgalanma özelliği önemlidir!" mesajlı ilanlar veren
"Günay Bayrak" firmasının sahibi
Önder Günay'a sordu. Dünya ülkelerinin bayraklarını da üreten ve en son Kopenhag'a 10 bin adet Danimarka bayrağı ihraç eden
Önder Günay dedi ki:
- Bayrak kumaşının gözenekleri arasından rüzgarın geçebilmesi gerekir. Bayrak ancak bu takdirde dalgalanır. Dalgalanan bayrak etek kısmında
"çarpma" yapmaz, şakırtı sesi çıkarmaz, rüzgara mukavemet edebilir, ömrü uzun olur. Fakat bugün piyasada satılan bayrakların çoğunda rüzgar geçirme özelliği yok, o yüzden çok çabuk yıpranıyorlar.
- Bu konudaki standart nedir?..
- TSE standardına göre, bayrağın metrakaresinin
"155 gram" olması gerekiyor. Biz standarta uygun, yüzde 100 polyester üretim yapıyoruz. Ama piyasadakilerin çoğu alpaka kumaş bayraklar. Ucuz, ama dalgalanmıyor...
Atatürk'ü dünyaya tanıtmayı, sevdirmeyi çok istiyoruz... TİME dergisinin anketine milletçe ilgimiz bunun göstergesiydi. Peki
Atatürk'ü kendi çocuklarımıza doğru anlatmakta da üzerimize düşeni yapıyor muyuz?
Okurumuz
Tuncer Eryavuz bu soruya
"hayır" diyerek yaklaşıyor ve devam ediyor:
- Ülkemizde rejime yönelik tehdit ve eleştirilerin bir sebebi de çocuklarımıza
Atatürk'ü doğru anlatamayışımız, O'nu sevdiremeyişimizdir. Eğitim kurumlarımızda verilmeye çalışılan samimiyetsiz
"Atatürk sevgisi", en yumuşak tabiriyle, çocuklarımızın O'na karşı
"duygusuzlaşmasına" yol açıyor. Bu noktada benim içimi en çok karartan örnek: Okullarda ve kamu kurumlarındaki
"Atatürk Köşeleri"dir; duygusuz masklar, sert çehreli büstlerdir.
Atatürk'ü genç nesillere
"insan" yönleriyle tanıtmalıyız. O soğuk büstlerin yerine Ata'mızın birbirinden güzel fotoğraflarını büyütüp koysak fena mı olur? Kucağındaki ufaklığı severken, bir köpeğin başını okşarken, dans ederken, denize girerken ve hatta içki içerken çekilmiş fotoğrafları O'nu gençlere daha çok yakınlaştıracak, daha çok sevdirecektir...
Sayın okurumuza katılıyoruz...
Atatürk'ü sert çehresiyle çocukları etki altında bırakarak sevdirmek... Daha doğrusu sevmeye zorlamak... Artık gülünç kaçıyor...
Atatürk zorlayarak değil... Sevdirilerek tanıtılmalıdır çocuklara... O da böylesini isterdi...
Atatürkçülüğün
"unutulan çok önemli bir yanını" Cumhuriyet'in 50'nci yılında yaptığı konuşmada Profesör
Niyazi Berkes anımsatıyor... 1973 yılında ABD'de sunduğu tebliğde diyor ki bu değerli bilim adamı:
- Atatürkçülük geri kalmış ülkelerin geri kalışının sorumluluğunu yalnız ileri ülkelerin sorumluluğuna bağlamakla yetinmez. Bu da Kemalizme özgü bir yandır...
Berkes, "Kemalizm"in diğer kurtuluş öğretilerinden farkını şöyle anlatır:
- Bir kurtuluş savaşı kazanıldıktan sonra zamanı geçmiş geleneklere dönerek, onlara bağlanarak kendilerini ileri ulusların sömürüsüne bağlamakla geri kalmışlıktan çıkma çabasına giren ülkeler, kendi sorumluluklarını bundan sonra kendileri taşıyacaklardır. Bu sorumluluğu anlamak Kemalizm'in en önemli öğretisidir.
Prof.
Berkes devam ediyor:
- Zamanı geçmiş alışkanlıklara varlıklarını dayandıran uluslar, yenileniş duygularından yoksunlaşmış uluslar, yabancı güçlerin bağımlılığı altına düşeceklerdir... Kurtuluş Savaşı ile kazanılmış olan özgürlüğü sürekli kılma gücünü karanlık dönemlerinden kalan bağımlılıklara dönmekle yaşatamayacaklardır. Atatürk devrimciliğinin asıl anlamı budur...
***
Türkiye'nin anlamadığı ya da unuttuğu işte bu olmuş...
Akıl ve bilim yolundan yürüyerek muasır medeniyetler düzeyine ilerlemek yerine teslimiyetin kolaycılığına kaçmak... İstikbali geride aramak... Cumhuriyet silkinişiyle meydan okuduğumuz ülkelerin tekrar kucağına düşmek, onların dümen suyunda sıradan bir ülke ve sıradan bir halk olup çıkmak...
Dünyada ilk bağımsızlık savaşını vermiş ve Cumhuriyet'in ilk 15 yılında 150 yıllık mesafe katetmiş bir ülkeye bugünkü durum yakışıyor mu?..
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr