Türkbank'ı parasının kaynağını sormadan ve kim olduğunu araştırmadan Korkmaz Yiğit'e sattılar. Kaset olayından sonra geri aldılar. Korkmaz Yiğit'in ikinci bankası Bank Ekspress'ten bir hafta içinde 220 milyon dolar çekilip Banka sendeleyince Devlet bu bankayı da devraldı.
      Şimdi sıra Sümerbank'ta... Bu bankanın sahibi Hayyam Garipoğlu'nun gözaltına alınıp sorgulanması ve hakkında çıkan dedikodulardan sonra Sümerbank'tan da büyük miktarlarda para çekildiği haber veriliyor. Banka bu yüzden kredileri durdurmuş. Belli ki devlet mecburen yakında bu bankayı da bütün zararlarıyla birlikte devralacak.
      Bankalar el değiştirirken satın alan kişileri araştırıp soruşturmuyorsunuz. Bankalar batıyor. Devlet olarak devralıp milyonlarca dolar zararı halka yüklüyorsunuz. Ve ortalıkta devlet adamı diye dolaşıyorsunuz.
      Peki ciddi ülkeler bu işleri nasıl yürütüyor.
      Prof. Güngör Uras dostumuz anlatıyor:
     Â"Bir sermaye grubu adına 1982 yılında Londra'da bir banka kurmak sorumluluÄŸunu üstlendim. Ä°ngiliz makamları banka kurarken bize ÅŸunları sordular:
      - Bu bankayı kimler, ne amaçla kuruyor? Bankayı kuranlar daha önce ne iş yaptı? Parayı nereden buldu? Ahlaki ve moral değerleri nedir? İtibarlı kişiler mi? Bankayı kurduktan sonra yürütebilecek kişilikte ve maddi güçte mi?
      - Bankanın yaşama ve başarı şansı nedir? Nereden para bulup, nereye verecek? Ne kadar kazanacak? Kazandığı ile nasıl yaşayacak?
      - Bankanın yönetim kuruluna kimler üye olacak? Bunlar bankacılıktan anlar mı? Bunların ahlaki, moral değerleri nedir? Özgeçmişleri temiz mi?
      - Bankaya genel müdür ve muavin olarak kimler atanacak? Bu kimselerle temasa geçildi mi? Bunlara ne ücret ödenecek? Yöneticilerin özgeçmişleri, yetenekleri nedir? Bir banka yönetme güçleri ve yetenekleri var mı?
      Ciddi bir ülke hem bankacılığın itibarını, hem halkın çıkarlarını işte bu titizlikle koruyor. Bir de bizimkilerin yaptığına bakın...
      Geçenlerde Tokat sigara fabrikasının yabancı sigara tekellerine peşkeş çekilmek üzere satışa çıkarıldığını duyurmuştuk. Resmi Gazete'de yer alan ilana göre fabrikaya talip olanlar, tekliflerini en geç 30 Ekim'e kadar verecekler, ardından da satış işlemi gerçekleşecekti. Ancak bu satışa kamuoyundan öylesine bir tepki geldi ki... Sonuçta Tekel, yeni bir karar aldı ve fabrikanın satışını durdurmak zorunda kaldı.
      Başta Tokat'lılar olmak üzere herkese büyük geçmiş olsun!
      Tabii ki, yine de rehavete kapılmak yok, tabii ki yine uyanık olmakta fayda var. Malum ya; su uyur...
      İstanbul'u kafesleyen Gökkafes'in sahibi Dolmabahçe Turizm A.Ş, binanın "güzelliğini" (ve "yasallığını") dün tam sayfa gazete ilanlarıyla kamuoyunun bilgisine sundu. Tevazu gösterip binanın "dünyanın 8'inci harikası" olduğunu söylememişler. Geçelim ve işin "hukuki" tarafına gelelim... İlanda diyor ki Dolmabahçe Turizm A.Ş:
      "Parselimizde kesinlikle irtifak hakkı (Gökkafes'in bulunduğu arsa üzerinde çevresindeki tarihi binalar lehine inşaat yasağı) yoktur. Sadece 1824 yılında Padişah 2. Mahmud'un bölgede askeri alan olması sebebiyle bina yapılmasını yasaklayan tahşiye notu vardır. Oysa ortada ne padişah kaldı, ne de bölgede kışla. Söz konusu yerde aradan geçen 175 yılda yüzlerce bina yapıldı ve şehir merkezi oldu. 1984'te de bu bölge Bakanlar Kurulu kararı ve Cumhurbaşkanı'nın da onayıyla Turizm Merkezi ilan edildi."
      Bu açıklamanın bir aldatmaca olduğunu geçenlerde Beyoğlu Belediyesi Hukuk Müşaviri Gönül Arslan'ın anlatımıyla aktarmıştık. Özetle diyordu ki Arslan:
     Â- Åžimdilerde "Bu arazide bir irtifak hakkı yoktur" diyen Gökkafes sahipleri, arsayı satın alır almaz ilk iÅŸ olarak o "padiÅŸah yasağını" kaldırmak için Tapu Ä°daresi'ne baÅŸvuruyorlar. Madem ortada "padiÅŸah" yok, dolayısıyla da padiÅŸahın koyduÄŸu yasak ortadan kalkmış! Ne arıyorlar Tapu Ä°daresi'nde?..
      Sorunun yanıtını da veriyor Gönül Arslan:
      - Çünkü "Özel Hukuk" alanına giren bu tür kısıtlamalar, Medeni Kanun'un kabulüyle Cumhuriyet döneminde de hukuken süreklilik kazandı. Bina sahipleri bunu çok iyi biliyorlardı. Ve "irtifak hakkı" niteliğindeki o "yasağın" ilerde sıkıntı yaratacağını fark ettiler. Ancak Cumhuriyet hukuku gereği "mahkeme kararıyla veya çevredeki tarihi bina sahiplerinin muvafakatiyle" silinmesi gereken yasak, hukuk dışı bir yöntemle, dönemin Tapu Müdürü'nün kişisel tasarrufuyla sildirildi...
      İrtifak hakkı var mı, yok mu? Medeni Hukuk alanındaki sayılı otoritelerden Profesör Hüseyin Hatemi ise konuyla ilgili mütalaasında bakın ne diyor:
     Â"Ä°stanbul Tapu Sicil Müdürlüğü'nün 23.10.84 günlü yazısında belirtildiÄŸine göre, bu kayıt daha sonra `irtifak hakkı' olarak tapuya kaydedilmiÅŸtir..."
     ÂSon olarak.. Dolmabahçe Turizm'in hiçbir açıklamasında "inÅŸaat yasağı ÅŸerhinin kendileri tarafından hukuk dışı yöntemle sildirildiÄŸi" iddiasına yanıt mahiyetinde bir ibareye rastlanmadığını da belirtip asıl soruyu soralım:
      Bu şerhi usulsüz olarak sildirdiler mi? Sildirmediler mi? Neden sildirdiler?..
      Not: Bu konuda kalem oynatan "Holding tetikçisi"nin de yukardaki satırları okuyup anlaması dileği ile...
Yazara E-Posta: M.Asik@milliyet.com.tr