Atatürkçü ve laik işadamları örgütü USİAD (Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği) 1999 yılı için bir Atatürk ajandası bastırmış. Atatürk'e ilişkin anılarla dolu bu ajandada İsmet Bozdağ'ın "Bir altın tabaka hikayesi" de yer alıyor. Özetleyerek aktaralım...
     ÂAtatürk bir gece masada yakın dostlarıyla birliktedir. Sohbet arasında Sofya'dan tanıdığı Åžakir'in (Zümre) kendisine altınlı pırlantalı bir tütün tabakası getirdiÄŸini anlatır:
     Â- Bayağı pahalı birÅŸey, iÅŸleri iyi gidiyor anlaşılan...
      Nuri Conker bu sözler üzerine kıs kıs güler:
     Â- Ä°ÅŸleri iyi gidiyor ne demek, karun oldu karun...
      Mustafa Kemal bir arkadaşın öteki arkadaşa söz atmasına sinirlenir:
      - O da ne demek?
     Â- Milli Savunma Bakanlığı'na çürük çarık ÅŸeyler sokuÅŸturuyor, sonra da milyonlar vuruyor.
      Yusuf Kemal Tengirşenk kendi kulağına da bu tür söylentilerin geldiğini söyleyince Atatürk:
      - Yaa, der, demek böyle... Eski arkadaşlarımız sırtlarını bize dayayıp hazineyi soyuyorlar, bize de rüşvet veriyorlar öyle mi?
      Nuri Conker yanıt verir:
     Â- Size sırtını dayayan yok... Bir yere sırtını yaslamışsa Milli Savunma Bakanı Recep Peker'e sırtını yaslamıştır herhalde...
      Atatürk'ün yüzü iyice asılır:
     Â- Kalkın arkadaÅŸlar, der, Kılıç'ın evine gidiyoruz.
      Kılıç Ali'nin evine gidilir. Recep Peker de oradadır. Sofra kurulur. Kadehler tokuşturulur. Sohbetin bir yerinde Atatürk gülümser:
     Â- Çocuklar size sansasyonel bir haber. Dün rüşvet aldım...
      Recep Peker'in yüzüne bakarak devam eder:
     Â- Aldığım rüşveti görmek ister misin Recep?
     ÂAltın tabaka ortaya çıkar... Atatürk, Peker'e sorar:
     Â- Åžakir senin bakanlığına öte beri satıyormuÅŸ öyle mi?
      - Evet Paşam...
     Â- Öyleyse sana kimbilir neler vermiÅŸtir. Kazın geleceÄŸi yerden tavuk esirgenmez demiÅŸler.
     ÂGece tatsız biter. Ertesi gün Ä°smet PaÅŸa'ya meseleyi açan Atatürk, Peker'le ilgili şöyle der:
     Â- Åžakir'le yedikleri içtikleri ayrı gitmiyormuÅŸ... Bir bakan, bakanlığın müteahhidiyle bunca içli dışlı olur mu?
      Kısa süre sonra İsmet Paşa kabineyi fesheder. Yeniden kurar. Recep Peker kabinenin dışında bırakılır.
      Genç yaşta kaybettiğimiz Ali Özoğuz'un kimi nüktelerini geçen haftalarda aktarmıştık... Bir ortak dostumuz, Ali'nin sevdiği ve sık sık anlattığı bir fıkrayı postalamış... Okuyalım:
      Genç adam Avrupa'da öğrenim görmüş, memlekete dönmüş ve iş için bir devlet kuruluşuna başvurmuş. Kuruluşun personel müdürü babacan bir Anadolulu... Genç adam da biraz snob... Personel müdürü iş kaydını yapmaya başlamış...
      - Anağın adı?
      - Babağın adı?
      - Tevellüdün?
      - Nirde ohudun?
      Sıra öğrenim derecesine gelmiş. Delikanlı "PHD" derecesi ile mezun olmuş...
      Bunun İngilizce okunuşu Pi - Eyç - Di...
      - Tahsil direcen?
     Â- Pieyçdi.
      - Anlamadım, ne dedin?
     Â- Pieyçdi efendim, diploma derecem.
      - Yani orta mı?
     Â- Hayır, pieyçdi.
      - İyi mi?
     Â- Pieyçdi.
      - Pekiyi mi?
     Â- Efendim, diploma derecem, pieyçdi.
      Müdür, o zaman yanındaki katibe dönmüş:
     Â- Yaz oÄŸlum, demiÅŸ, beyin diploma derecesini "ossa ossa bu gadar olur" deyi yazıvir!..
      Çok değil, daha 15 - 20 gün önce "zafer şarkıları" söylüyorduk. Bastırmış, "eşkiya başını" ininden çıkarmış, iş kala kala onun Türkiye'ye getirilmesine kalmıştı...
      Peki sonra ne oldu, nerede hata yaptık da zafer şarkılarımız bugün birden "hüsran" ve "isyan şarkıları"na dönüştü?.. Soruyu ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hüseyin Bağcıoğlu bakınız nasıl yanıtlıyor:
      - En büyük hatamız, son 15 yılın en önemli sorunu olan Kürt sorunu konusunda bir devlet politikası oluşturamamış olmamızdır. Her gelen iktidar bu sorunu iç politik hesaplara dönük olarak değerlendirdi. Bunca yıldır, sırf bu konuyla ilgili bir çalışma grubu bile oluşturmadık. Akademisyenleri dışladık, Dışişleri Bakanlığı'nı yeterli hale getiremedik. Bir Dışişleri Bakanlığı düşününüz ki, mevcut bütün kadrosu sadece 720 kişiden ibaret... Oysa bu sayı Almanya'da 8 bin 500... Bütün bu hataların faturasını şimdi ödüyoruz.
     Â- Apo'yu Suriye'den ayrılmaya zorlayıp Avrupa'ya gitmesi ve sorunun Avrupa'ya taşınması sonucunu doÄŸuran tutumumuza ne diyorsunuz?
      - Bu konudaki politikamız askeri açıdan doğruydu. Ama sonraki gelişmelerde hem biz hesap hatası yaptık hem de başkalarının oyununa geldik. Risk analizi diye bir kavram vardır. Bir hamle yaparsınız ama üç beş hamle sonrasının olası gelişmelerini de hesap etmeniz, ona göre karşı önlemleri almanız gerekir. Bizde bu yapılmadı. Apo'yu Suriye'den çıkarmanın sonrasındaki olasılık hesapları düşünülmedi. Buna irademiz dışında gelişen olaylar da eklenince bugünkü acı noktaya gelindi.
     Â- Bundan sonra ne olabilir?
      - Sorun, düne kadar Türkiye'nin sorunuydu, bugün Avrupa'nın da sorunu haline geldi. Kürt sorunu artık Türkiye'nin tek başına kontrol edemeyeceği boyutlara ulaştı. Çünkü bu son Kürt hareketinin kullandığı araçlarla Avrupa'nın savunduğu değerler ve araçlar çakışıyor. Örneğin, Kopenhag anlaşmasının en önemli maddelerinden biri insan haklarıdır. Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizde de bundan sonra Kürt sorunu en önemli unsur olacaktır. Hatta o kadar ki, Yunanistan ve Kıbrıs bile ikinci plana düşecektir.
     Â- Kurulacak yeni hükümetin niteliÄŸinin bu geliÅŸmelerde rolü ne olacaktır?
      - Yeni hükümet sosyal demokrat ağırlıklı olursa Avrupa'yla ilişkilerimiz daha iyi olabilir. Çünkü sosyal demokratların savunduğu değerlerle Avrupa'nın değerleri büyük ölçüde çakışıyor. Ama hükümeti sağ partiler kurarsa Avrupa ile ilişkiler sertleşecek, dolayısıyla Kürt sorunu daha da büyüyecektir.
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr