Reklam olmasın diye adını açıkça yazmayalım; V.... diye bir alkollü içki türemiş. Gazoz şişesine benzer şişeler içinde TEKEL ürünü satan mağazalarda bulunuyor. Vişnelisi, elmalısı, portakallısı falan da var. Gazozdan farkı, yüksek derecede alkol içermesi. Biranın alkol oranı yüzde 4-5, şarabın yüzde 11-12’dir. Bunun alkol derecesi daha yüksek, yüzde 15. Biranın üç katı. Fiyatı ise biranın iki katından daha az: 22 lira. Kısa yoldan kafayı bulmak isteyenler için ideal içki!
Bendeniz alkole karşı değilim. İnsanların alkol içme özgürlüğü vardır. Ancak bendeniz yüksek dereceli alkole bu kadar kolay erişilmesine karşıyım. Alkollü içkilere ikide bir zam yapılması doğru değil. Ancak alkolün bir çeşidini de böylesine ucuzlatmak ve kolay erişilir ve içilir hale getirmek yanlış. Üstelik ayaküstü içilebilen bir içki bu.
DOKTORA
Gazeteci Şengün Kılıç, T24 sitesinde ilginç bilgiler veriyor:
“Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün eylül ayı verilerine göre, Türkiye’deki hapishanelerde 460 doktoralı, 2 bin 371 yüksek lisans mezunu ve 27 bin 515 üniversite mezunu mahpus bulunuyor.”
İnsan neden hapiste olur?
1 Bilerek ya da bilmeden suç işlediği için.
2 Komploya kurban gittiği için.
Üniversiteyi bitirmiş, 4-5 yıl da uğraşıp didinip doktora yapmış adam neden suç işler?
Veya ne gibi bir komploya kurban gider?
Bir iki değil, tam 460 doktoralı mahpustan söz ediyor rakamlar.
Toplumda tahsilli adam az, hapishanede tahsilli adam çok. Neden? Bu da başlı başına bir doktora tezi konusudur.
SOLDAN
Almanya Sol Parti üyesi Sahra Wagenknecht’in bir sözü sosyal medyada dolaşıyor. Dünyaya egemen politikaların en kısa ve en doğru yorumu diye niteleyebileceğimiz bu söz şöyle:
“Terör örgütleri kurarak, eğiterek, silahlandırarak, petrol, doğal gaz ve enerji bölgelerini destabilize eden ve kendi kurmuş oldukları terör örgütlerine karşı sözde savaşan, milyonlarca sivil insanın ölümüne ve mülteci konumuna düşmesine sebep olan NATO ve Batılı ülkelerin öncelikle kendi ruh sağlıklarını gözden geçirmeleri gerekmektedir.”
DALOĞLU
KRT kanalında sabahları ilgiyle izlediğim bir program vardı. Dış politika konularında uzman bir gazeteci olan Tülin Daloğlu konuklarıyla dünyayı konuşuyor, biz de bilgileniyorduk. Program birden sona erdi. Daloğlu istifa etti. Sebebini bir internet sitesi, “Semra Topçu’nun KRT’ye gelmesi” diye yazdı. Biz de meraklandık. Kendisiyle konuştuk. Dediği:
“Gerekçesi, Semra Topçu’nun KRT’de program yapması değil. Olamaz da. Sevgili Semra, hem arkadaşım hem de kıymet verdiğim bir meslektaşım. Mesele, rejideki ekip arkadaşlarıyla geçen seneden beri süregelen bir uyuşmazlık. Benim algıma göre yaşadığım rahatsızlık canlı yayın performansımı ve motivasyonumu olumsuz etkilemeye başladı. Kanal yönetimi de bu meseleyi akılcı idare edemediği ve iyileşme olasılığı görünmediği için kendime ve izleyenlerime saygımdan daha fazla canlı yayın akışında risk almama kararı aldım.”
TUŞA GELDİK
Oslo’da yapılan Dünya Güreş Şampiyonası’na tüm sıkletlerde katılan az sayıda ülkeden biriydik. Ama takım halinde döküldük. Topu topu 1 gümüş ve 3 bronz madalyayla dünya sıralamasında 13. olduk. Bir zamanlar bizimle birlikte minderlerde rüzgâr estiren 4 ülke; Rusya, İran, ABD ve Japonya madalya sıralamasında yine en başta yer aldılar. Biz ise yokları oynadık. Ata sporumuz güreş çöktü.
Radyolarda, televizyonlarda her gün sabahtan akşama dek futbol konuşuluyor. Futbolda da dökülüyoruz.
84 milyonluk ülke insan kaynağını geliştiremiyor, bu yüzden ne olimpiyatta ne Avrupa ve dünya şampiyonalarında adımız anılıyor.
Sanatta, edebiyatta, bilimde durum farklı değil.
Medya kanallarında sabahtan akşama dek futbol konuşacağımız yerde, insan varlığımızı neden çağdaş düzeye yükseltemediğimizi konuşsak çok daha iyi olacak.
JOKEY CEZALI
Bu dünyanın içinde herkesin başka bir dünyası var. At yarışçıların dünyası ise apayrı. Oradaki tartışmalara kimsenin aklı ermez. Hatta size komik
bile görünebilir.
Son günlerin tartışması jokey Gökhan Kocakaya’ya verilen ceza.
Ne mi olmuş? Gökhan Kocakaya yarışın sonlarına doğru kamçısını elinden düşürmüş. Ve atını ‘eliyle teşvik’ etmiş. Muhtemelen tokatlamış. Kaç defa tokatlamış. O belli değil. Ancak hakem kurulu Gökhan’a bir hafta at binmeme cezası vermiş. Cumhuriyet’te Hilmi Türkay hakemleri eleştiriyor ve diyor ki:
- Çivili kamçı kullanan jokeylere bile bu kadar ceza verilmedi. Atı elle teşvik edene nedir bu ceza?
Jokey kamçı kullansa daha mı iyi? Tabii onun da sınırı var. Bir jokey yarış boyunca yedi, son düzlükte ise beş defadan fazla kamçı kullanamaz. Kullanırsa ceza görür.
Bu satırlardan yarış atlarının sıkı şekilde korunup kollandığı anlamı mı çıkıyor? Yok canım... Her biri fayton atlarından daha büyük eziyet altındadır.
Bu da başka yazı konusu.