Bizde, seçim öncesi ve seçim sonrasında en çok konuşulan konu malum; sahte seçmen, mükerrer seçmen, sandık hileleri, oyların çalınması, sandıkların kaçırılması, vb... Üstelik seçimde hile hurda olmaması için Yüksek Seçim Kurulu gibi, üst düzey yargıçlardan oluşan bir kurul oluşturmuşuz. Ona büyük yetkiler tanımışız. Her il ve ilçede başına yargıç koyduğumuz il-ilçe seçim kurulları oluşturmuşuz. Ama sonuç hiç değişmiyor...
Bizde durum böyledir. Ya Avrupa’da mı? Yüksek Seçim Kurulu’ndaki CHP temsilcisi Mehmet Yakupoğlu’nu dinliyoruz.
“YSK üyeleri olarak 2013 yılında Hollanda, Fransa, Almanya, Avusturya ve Belçika’yı kapsayan yurt dışı seçmenlerimizle ilgili 15 günlük bir inceleme gezisi yapmıştık. O gezide öğrendik ki söz konusu ülkelerin hiçbirinde bizdeki Yüksek Seçim Kurulu’na benzer bir kurul yok. Seçmen kütüklerinden, seçimlerin dürüst bir şekilde yapılmasından başındaki kişi belli bir partiye mensup olan içişleri bakanlıkları ve belediyeler sorumlu. Ancak buna rağmen gezimiz boyunca hangi siyasi görüşten olursa olsun, hiç kimseden seçimlerde hile hurda yapıldığına ilişkin tek bir şikâyet duymadık. Böyle bir kavram beyin dünyalarında yok.”
Lafa gelince hak, hukuk, adalet, fazilet, hepsi bizde... Uygulamada ise ara ki bulasın...
‘AKLINI VER BANA’
Kolay çözümlerin moda olduğu şu günlerde akla gelen bir Osmanlı öyküsü...
Siyahi haremağası, padişah rahatsız edilmesin diye kapısında bekliyormuş. Gece, Sadrazam Paşa, pürtelaş saraya gelmiş. Padişaha çok önemli bir arzı olduğunu söylemiş. Haremağası “Nedir bu önemli olan, söyle bana?” demiş önce, efendisini uyandırmak istememiş. Sadrazam, lahavle çektikten sonra, elindeki haritayı göstererek:
- Rusya donanması Boğazlardan geçmek ister. Boğazları açalım mı, kapatalım mı, onu soracaktım...
Haremağası tombul parmağını haritada Boğazların üzerine basar:
- Kapattım işte, der, zatı şahanelerini uyandırmaya gerek yok...
Sadrazam gene lahavle çeker:
- Allah’ım der, ne olur şu Arabın aklını bir geceliğine bana ver de rahat uyuyayım...
PALİMP
Bir kafede kitap okurken yanımdaki zat harıl harıl dosya kâğıtlarına kurşun kalemle bir şeyler yazıyordu... Nefeslendiği bir anda sohbete başladık... İttifak adlı bir gazeteye Kamil Eşfak imzasıyla inceleme yazısı yazıyormuş:
- Zor olmuyor mu, dedik, böyle elle ve kurşun kalemle yazmak?
- Benim oğlan için daha zor, dedi, çünkü o temize çekmek için benden çok uğraşıyor.
- Neden kurşun kalemle yazıyorsunuz?
- Silebilmek için, ben yazdıklarımı silip aynı kâğıda başka yazı yazıyorum. Böylece kâğıttan tasarruf ediyorum.
Buna palimpsest denirmiş. Eski zamanda kâğıt ya da parşömeni tasarruflu kullanmak için yazılar silinip aynı kâğıt başka yazılar için defalarca kullanılırmış. İşte bunun adı “palimpsest” imiş. Böylece bir kelime daha öğrendik...
ÇİN
Çin’de Uygurlara yapılan kötü muamelenin fotoğrafları sık sık medyaya yansıyor.
Bu fotoğrafların kimi düzmece çıkıyor.
Dr. Ramazan Bozkurt hatırlatıyor:
“Uygurların çağrılarına elbet sessiz kalamayız. Ancak Uygurların sorunlarını Çin’le kavga ederek çözemeyiz. Uygurların haklarını Çin’le ilişkileri iyileştirerek savunmamız daha mümkün.”
İŞARET
ABD’nin Boston kentinde yaşayan Savitz ailesinin kızı dünyaya işitme engelli olarak geliyor... Küçük kız bugün 2 yaşında..
Bu arada ne mi oluyor? Mahallede 20 komşu, küçük Samantha ile iletişim için ders alarak işaret dilini öğrenmiş. Savitz ailesinin yaşadığı sokakta en çok konuşulan ikinci dil artık Amerikan işaret diliymiş...
İşte bir büyük insanlık dersi...