Geçtiğimiz hafta vefat eden ünlü avukat Barbaros Çağa, Türkiye’nin belki de en sofistike şarap kavına sahipti. Çağa, yıllanmış şaraplarını dostlarıyla yudumlamaktan büyük keyif alan bir şarap âşığıydı...
Barbaros Çağa, büyük bir hukukçu olmasının yanı sıra burjuva kültürünün inceliklerini taşıyan zarif bir İstanbul beyefendisiydi.
Telefonun öbür ucundaki kibar ses, “Sizi Gusto’daki yazınızdan dolayı aradım” diyordu. “Yıllanmış şarapların bir tadımını yapmış, ardından da ‘Keşke bizde de bir kav kuran, şarap yıllandıran koleksiyonerler olsa’ diye sitem etmişsiniz. ‘Koleksiyoner var’ demek için aradım...”
Geçtiğimiz hafta 72 yaşında aramızdan ayrılan ünlü avukat
ve şarap koleksiyoneri Barbaros Çağa, 2002 yılındaki bu konuşmamızda nazik bir de davette bulunmuştu: “Naçizane yıllandırdığım bazı Türk şarapları var. Ofisim BJK Plaza’da, oradaki Vogue Restaurant’ı da severim. Haftaya Ahmet Örs ile birkaç şarapsever dost da bize katılsa, birlikte Vogue’da koleksiyonumdan birkaç rekolteyi tatsak, ne dersiniz?”
“Bir Türk, La Turque istiyor...” mektubu
Birkaç gün sonra Boğaziçi manzaralı zengin bir sofrada, 1970’ler ile 90’lar arasındaki Kavaklıdere şaraplarını tadıyorduk. Ve yıllarca olgunlaşıp tanenleri iyice yumuşamış şaraplar damaklarımızdan kadifemsi bir kıvamla akarken, Çağa’dan şarap sevgisini dinliyorduk: “İstanbul’da lise çağlarında zaman zaman Yakut gibi şaraplar içerdim ama şarap sevgim Almanya’da üniversite okurken gelişti.
O yıllarda çok iyi şarapları, çok ucuza içmek mümkündü. Zamanla bir kav oluşturdum, halen de dört bin şişe civarında bir koleksiyonum var. Tabii bunun belki 500 şişesi gerçekten eskidir. Diğerleri yıllanıyor.” Barbaros Çağa tüm gerçek şarapsever koleksiyonerler gibi eski şarap satın almamaya gayret ediyor, “Şarap bende eskimeli. Aksi halde başına neler geldiğini, iyi saklanıp saklanmadığını bilemem” diyordu.
Deniz Ticaret Hukuku’nun duayenlerinden benim de İstanbul Hukuk Fakültesi’nden hocam olan Prof. Tahir Çağa’nın oğlu olan Barbaros Çağa, üniversite eğitimi için uzun yıllarını yurt dışında geçirmiş, Türkiye’nin şarap konusunda tam bir çöl olduğu 1960’larda Avrupa ülkelerinde şarap sevgisini derinleştirmişti. “Ben Almanya’da okurken Barolo
en ucuz şaraplardandı. Fransız şarapları bir öğrenci için pahalıydı, o yüzden daha çok İtalyan ve İspanyol şaraplarına yöneldim” diyordu.
Tonton bir insan olan ünlü hukukçu, şarapla ilgili renkli anılara da sahipti. 1987’de Münih’te hep şarap aldığı kava dünyadaki Türk isimli tek büyük şarap olan Rhône bölgesinin “La Turque” şarabından ısmarlamıştı. Satıcının “Bayım, bu şarap yılda sadece 400 kasa yapılıyor ve çok nadir. Bir şişe bile bulamam, beni affedin” demesi üzerine de hafif tertip kükremişti:
“Sen Fransa’ya ‘Bir Türk, La Turque istiyor’ diye bir mektup yaz, gerisine karışma!”
Büyük dedelerinin bir Türk kadınına aşkından dolayı şaraba “Türk kadını” adını verdiği düşünülen Fransız üretici Guigal, mektubu alır almaz Münih’teki kava bir kasa La Turque’ü yollamış, ardından ünlü şarabın her rekoltesinde bir kasayı hiç sekmeden Çağa’ya ayırmıştı... Çağa, İtalyan şaraplarını da seviyor ama biraz mesafe koyuyordu. “İtalya enteresandır. ‘Cenova’dan su dolu kalkan tanker, Napoli’ye şarap boşaltır’ sözünü kendileri söyler. O yüzden İtalyan şarabı seçerken dikkatli olmak gerekir” diyordu.
Şaraplarını her daim paylaşmayı severdi
Sadece şarap değil, eşi Sema Çağa ile birlikte oluşturdukları çok zengin bir resim ve heykel koleksiyonunun da sahibi olan Barbaros Çağa zarif ve rafine bir insandı. Biriktirdiklerini paylaşmayı, topluma yansıtmayı seviyordu. Nitekim Zühtü Müridoğlu’ndan Ömer Uluç’a, Gülsün Karamustafa’dan Ergin İnan’a çağdaş sanatçıların işleri ağırlıklı koleksiyonunun bir kitabını yaptırmış, kitap çıkarken de koleksiyondan seçme eserleri bir galeride sanatseverlerle buluşturmuştu. Eserleri depolarda saklamayı değil, evinin salonlarında ve bahçelerinde teşhir etmeyi seviyordu. La Fleur Petrus’ten Gaja Barolo’ya, Vega Sicilia’dan Penfolds Grange’e dünyanın en iddialı isimlerinin bulunduğu kavından şaraplarını da her vesileyle paylaşıyordu. Bundan üç yıl önce bir grup şarapsevere evinde bir davet vermiş, ünlü şef Carlo Bernardini’nin hazırladığı incelikli yemekler eşliğinde
içim olgunluğunda Château Margaux’lar, Mouton Rohtschild’ler, Pavie’ler ikram etmişti. Bu yemekte şarap dünyasındaki bazı uç eğilimleri eleştirmiş, “Bir şarabın espresso koktuğu için övülmesini anlamıyorum. Bir gün Château Margaux da espresso gibi kokacak olursa, onu içmeyi bırakırım. Ben şarap içmek istiyorum, canım espresso istese onu tercih ederim!” demişti.
Barbaros Çağa, büyük bir hukukçu olmasının yanı sıra süzülmüş burjuva kültürünün inceliklerini taşıyan zarif bir İstanbul beyefendisiydi. Bir kadeh şarap yudumlayanların bile alkolik sayıldığı bu hoyrat günlerin insanı değildi. Onu
çok özleyeceğiz... n