Arada sırada veya gündem sıkışınca veya iktidar kulvar değiştirmek isteyince gündeme hemen Dersim geliyor..
Ya kendileri getiriyor..
Ya da kendilerine yakın yazarlar tarafından kampanya başlatıyorlar..
Dersim üzerinden laf çakıyorlar; hem Alevi olacaksınız hem de dersimiz Dersim dendiğinde yüz çevireceksiniz, olmaz böyle şey!..
Ne olmuş Dersim’de?
Olan kısaca şu: 1934’teki iskân, 1935’teki Tunceli kanunu isyanın tohumunu atmış.. Kanuna göre, anadili Türkçe olmayanlar kendi dillerini konuşan köylerde iskân edilmeyecek.. Türk köylerine serpiştirilecek.. Burada da nüfusun yüzde 10’unu geçemeyecekler..
Üstüne 1936’da bir dizi karakol yapımı başlanınca gerginlik iyice artmış.. 1937’de aşiretler karakol basmaya başlamış, askerlerle çatışmaya girmişler..
Sonuç; 15 uçaklık bir filonun Dersim’i bombalaması..
Bununla da kalmamış, köyler yakılmış, dağlara kaçan insanlar takip edilmiş, insanların sığındığı mağaraların ya girişlerine beton dökülmüş ya da ateş yakılarak dumana boğulmuş..
1938 yılında da hava saldırısı ve ‘tedip‘ ve ‘tenkil’ harekâtı devam etti..
Hadise bu..
Bir devlet için utanç verici.. Kendi halkının üzerine bomba atan devlet olur mu?
Olmaz.. olmuş ama..
Kaç yıl önce olmuş.. 74 yıl önce olmuş..
Mesele tarihçilere havale edilmiş..
*
Ama yine de konuşmakta yarar var.. Tamam da ama önce gelin Uludere’yi konuşalım.. O daha taze.. Orada da uçaklar Kürtlerin üzerine (yanlışlıkla veya değil) bomba attı..
38 kişi öldü..
Dersim gibi planlı, Dersim gibi büyük değil ama Uludere atlanarak Dersim’e gidilmez..
Üç yıl oldu.. Emri kim verdi, o hatayı kim yaptı hâlâ belli değil.. Güya soruşturma açıldı!..
*
Bugün dersimiz Dersim diyenler neden dersimiz Uludere denince tırıs tırıs kaçıyor anlamış değilim..
Dersim konusu açılınca vicdandan bahsedenler Uludere’yi ağzına almıyor..
Nedendir?
Et aynı etse yerlisi niye fahiş
Beş bin ton olduğu söylenen kaçak et, kaliteli et, pahalı restoranlara yollanan başka bir tartışmanın kapısını açtı..
O da şu: et aynı etse yerli üretim neden çok pahalı.. Masaya gelen bonfile aynı bonfile, pirzola aynı pirzola.. Tek fark fiyatları arasındaki uçurum..
*
Mesele şu.. Adam eti Paraguay’da gemiye yüklüyor.. Gemi Atlas Okyanusu’nu geçiyor, Akdeniz’e giriyor.. Akdeniz’i boydan boya kat edip, Mersin limanına geliyor.. Kaliteli etler tavuk artıklarıyla değiştirilerek gizlice TIR’lara yükleniyor.. O TIR İstanbul’a geliyor.. Etler, pazarlanıyor, küçük araçlara yüklenip restoranlara dağıtılıyor..
Bir sürü artı maliyet..
Üstüne dağıtılan rüşveti de koyun..
*
Adam Balıkesir’de veya Trakya’da üretici.. Etini TIR’a yükleyip İstanbul’a gönderiyor..
Birinde on binlerce kilometrelik devasa yol, yolculuk, organizasyon var..
Diğerinde 200, bilemedin 250 kilometrelik yol var..
Ta Paraguay’dan gelen etin kilosu 20 lira..
Burnumuzun dibinde kesilen etin kilosu 45-50 lira..
Nasıl oluyor?
Et biz de neden fahiş!..
Sanki hükümet dün kuruldu
Başbakan yanına ilgili bakanlarını aldı, iş güvenliği konusunda kapsamlı paket açıkladı..
Maden çalışmalarının her aşamasının bilgisayara kaydedileceği.. İş sağlığı teftişlerinin bundan böyle görüntülü ve fotoğraflı olacağı.. Madenlerdeki şikâyetleri dinlemek için ayrı bir hat kurulacağı.. Maden sahalarının denetiminin bağımsız kurullar tarafından yapılacağı..
Gibi 29 maddelik plan açıkladı..
*
Başbakan paketi açıklarken, şöyle olsaydı, böyle olsaydı, müfettişler şunu yapabilseydi, kaza olmazdı diye açıklamalar yaptı..
Zannedersin ki, bu hükümet 12 yıldır iktidarda değil..
Zannedersin ki, hükümet üç ay önce iktidar oldu..
Zannedersin ki, hükümet madenlerin içler acısı halini kucağında buldu..
Zannedersin ki, Türkiye bu hükümet döneminde iş kazalarında Avrupa şampiyonu olmadı..
Zannedersin ki, bu hükümet zamanında yılda 1500 kişi iş kazalarında ölmedi..
Zannedersin ki, bu kötü tabloda bu hükümetin hiçbir sorumluluğu yok..
Daha dün iktidara geldiler, ilk iş olarak da iş güvenliği meselesine el attılar.. Türkiye’nin kanayan yarasına 25 maddelik paketle merhem olmaya hazırlar..