Türkiye’nin siyasi fotoğrafını mı çekmek istiyorsunuz?
Türkiye’nin ruh halini, siyasal yapısını, nereye koştuğunu anlamak mı istiyorsunuz?
TÜSİAD’a bakın..
TÜSİAD’ın seyir defterine..
*
TÜSİAD, yani Patronlar Kulübü..
Eskiden TÜSİAD’a başkan olmak mühim meseleydi..
Çünkü, TÜSİAD Başkanı olmak ‘patronlar patronu’ olmak demekti..
Halkın önüne çıkmak demekti..
Siyasetçiyle, siyasetle uğraşmak demekti..
Türkiye üzerine konuşmak demekti..
Bir dönem bu toprakların en güçlü sivil toplum kuruluşu TÜSİAD’dı..
*
Makam büyük olunca tabii yarış da büyüktü.. Büyüktü ama üstü örtülüydü.. Yarış kamuoyunun önünde olmaz, medyaya pek yansımazdı..
Seçime tek adayla gidildiği için çekişme kulislerde dönerdi.. O tek adayı Başkanlar Konseyi belirlerdi..
Bu sebeple kapalı kapıların ardı daha önemliydi..
Patronların kalbi başkan olmak için küt küt atardı.. Parayla pulla sağlanamayan havalı bir görevdi..
*
Bunlar geçmişte kaldı..
Artık kalbi küt küt çarpan kalmadı.. Başkan olmak için gizli yarış da yok...
Yarışın yerini kaçışma aldı..
Eskiden başkan adayı bolluğu vardı şimdiler de başkan adayı yokluğu var..
Kimse bu görevi üstlenmek istemiyor.. Başkanlığı kabul etmek zorunda kalan da ‘yasak savmak’ adına yapıyor..
Çünkü başkan olanın başı ağrıyor.. Başkan olanın başkanlık dönemi çileye dönüşüyor..
Siyaset baskılıyor, siyaset itiyor, eziyor..
TÜSİAD’ın seyir defteri..
TÜSİAD’ın bugünkü hali Türkiye’nin siyasi fotoğrafını çok iyi anlatıyor..
Yasadışı dinleme cesaretini kim verdi?
Her gün bir liste yayımlanıyor.. On binlerce kişi dinlenmiş.. Kimini örgüte sokmuşlar, kimine sahte yamamışlar..
Meselenin özeti şu: polis suç üretmiş, suçlu muamelesi yaparak önüne geleni dinlemiş..
Yok, yok abartmıyorum..
Resmen kafayı taktığı, radarına aldığı herkesi bi şekilde dinlemiş..
*
Dinleme meselesi 2009 yılından itibaren zıvanadan çıkmış.. Devasa havuz kurulmuş, neredeyse içine atılmayan kişi, kurum kalmamış..
Dinleme izni almak adına savcıları, hâkimleri kandırmışlar mı?
Yoksa, savcılar da hâkimler de işin içinde mi?
Kimliklerin sahte olduğunu bilerek mi dinleme izni vermişler?
Belki de aldatılmışlardır!.
Bilemiyorum..
Ama cesaretle, fütursuzca, hoyratça dinleme yapıldığı ortada..
*
Acaba diyorum, siyasetçilerin umursamaz tavırları mı cesaret verdi?
Niye mi böyle diyorum..
2009 yılının ocak ayıydı.. Telefonların yasadışı dinlendiği en çok konuşulan konuydu.. Mesele Meclis’in gündemine de geldi..
Dönemin Ulaştırma Bakanı kürsüye gelmiş ve aynen şöyle demişti:
‘Yanlış işiniz, yasal olmayan işiniz yoksa, dinlenmekten korkmayın, istediğiniz kadar konuşun. Teknolojinin önüne geçme imkânı yoktur.’
*
Bu sözler etkili olmuş olabilir mi? eski Bakan’ın ‘dinlenmekten korkmayın’ yaklaşımı birilerinin ekmeğine yağ sürmüş müdür?
Meselenin bu boyutuna da bakalım.
Bu arada eski bakan hâlâ ‘Yanlış işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın’ sözünün arkasında mı?
Yoksa yanlış yaptım mı diyor?
Mutaassıplığın sınırı yoktur
Türkiye’nin üzerine örtülmek istenen muhafazakâr battaniyenin tehlikelerinden çok söz ettim..
Bu konuda çok kalem oynattım..
Muhafazakâr iklimin hâkim iklim yapılmaya çalışıldığına dikkat çektim..
Ve dedim ki..
Muhafazakârlaşma mutaassıplaşmaya yol açar..
Mutaassıplaşmanın da ucu bucağı yoktur.. Sınırı çizilmemiştir..
*
Kadının etek boyundan başlar, saçın görünüp görünmemesine uzanır, arada durmaz IŞİD zihniyetine kadar dayanır..
Allahu ekber diyerek insanların kafasını kesmeye kadar gider.. Dindarlık terazisi çalıştırılır..
Mutaassıplık yarışı öyle hal alır ki; İslam adına kafa kesmeye niyetlenen cihada secde ettiği arkadaşının kafasını kesmekle başlar..
*
Bu iklim Türkiye’yi kapladı mı?
Hayır.. Ama karabulutlar dolaşıyor..
Muhafazakârlık yerini mutaassıplığa bırakıyor..
Etek boyutunu çoktan geçtik, ‘Kadın spikerden haber dinlenmez’ boyutuna geldik..
Bi sonraki aşamayı siz tahmin edin..