Bugüne kadar iyi idare ettiler.. Yolsuzluk ve rüşvet konusuna girmemeye, bu konuda konuşmamaya özen gösteriyorlardı..
Savcılık kısmı kolay atlatıldı.. Savcılık allem etti, kallem etti.. Rüşvetin tanımını değiştirdi, hediye sınıfına soktu.. Dosyayı kapattı..
Halkın büyük kısmının haberi olmadı.. Muhafazakar medya yer vermedi, yazarları görmezden geldi..
*
Ama işin bir de Meclis kısmı vardı.. Zor kısmı burasıydı.. Bakanlar ifade verecek, halkın gündemine mutlaka gelecekti..
Yayın yasağı konulsa bile bundan kaçınılması zordu.. İlk cesaretli çıkışı Başbakan Başdanışmanı Mahçupyan yaptı..
‘Yolsuzluk tamamen palavra değildir’ dedi ve ekledi; ‘muhafazakâr kesimin bile yarısı yolsuzlukların varlığına inanıyor. İnsanlar hükümeti zihinlerinde ve yüreklerinde aklamadılar.‘
*
Bu sözlere kıyamet kopmadı.. Başdanışmana tek tepki AKP milletvekilinden geldi.. O da palavra, yolsuzluk falan yok, uydurma nerden çıkarıyorsun diye karşı koymadı..
Ezcümle, yolsuzluktan söz etmenin partilerine zarar vereceği uyarısı yaptı..
*
Anlaşılan o ki; yolsuzluk ve rüşvet çarkının döndüğünü muhafazakar kesim de kabul etmiş.. Etmişlerse onlar da üzerine gitsin, gerçekler ortaya çıksın?
Olmuyor.. Çünkü burada başka anlayış devreye giriyor..
Parti mi, yolsuzlukla mücadele mi?
Parti ağır basıyor..
*
Ekrana çıkanlar da top çeviriyor: ‘Tabii ki yolsuzluk varsa üzerine gidilsin, sonuna kadar gidilsin ama seçim öncesi gidilmesi iktidara zarar verir. Propaganda olarak kullanılır’
Eee o zaman üzerine gidilmesin mi?
Gidilsin canım da şu seçim atlatılsın öyle gidilsin.. ( Bu arada bunları söyleyenler partinin ileri gelenleri değil, gazeteciler!)
*
İktidarın yolsuzluk konusunda izlediği politikaya teorik zemin, politik alt yapı da hazırlanmıyor değil.. Belli ki bu görev Başbakan’ın yeni Başdanışmanı’na düşmüş..
Durumu şöyle açıklıyor; ‘Siyaset, belki yalana tevessül etmeden doğrudan kaçınma sanatıdır’
Yalana tevessül etmeden kaçınılan doğru; yolsuzluk iddiası oluyor..
*
Zaten yolsuzluk yoktur diyen yok.. Yolsuzluk kılıflı, yolsuzluk susturuculu darbe girişimi denildi..
Meclis şimdi o kılıfı, o susturucuyu sorguluyor..
Sorgularsa tabii..
Adamlar 223 yıl önce halletmiş!.
Lise birinci sınıfta tanıdığım, ilişkimizin kesilmediği kadim dostlardan Ahmet Cancelik aradı..
Uzun yıllar Koç grubunda yöneticilik yaptı, kendini emekliye ayırdı..
Dün aradı, sana bir mail attım baksana dedi.. Yazdığı özetle şu..
*
Geçen gün ‘Lincoln’u seyrettim. Film, Abraham Lincoln’un 13 üncü yasanın geçmesi için verdiği mücadeleyi anlatıyor. 1863’te 13 üncü yasanın kabulü ile kölelik kaldırılıyor..
ABD tarihini iyi bilen öğretim üyesi dostumla film üzerinde konuşurken şunu sordu:
Kabul ettikleri birinci yasa ne biliyor musun?
Bilmiyorum dedim..
Basın özürlüğü dedi.. Aklıma dört bakan için konulan yayın yasağı geldi.. İçim acıdı, büyük kırılmalardan birini daha yaşadığımızı düşünerek moralim bozuldu..
*
Ben de şu bilgi notuyla katkı yapayım.. ABD Anayasası ile kurulan merkezi hükümetin çok güçlü, buyurgan olmasından korkuldu.. 10 maddelik yasa çıkarıldı..
O 10 madde ABD Haklar Bildirgesi olarak tarihe geçti.. Birinci maddesi şöyle..
‘Kongre, bir din kurumu onaylayan veya serbest ibadeti yasaklayan ya da ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü kısıtlayan veya halkın barış içinde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan herhangi bir yasa yapmayacaktır.’
*
Tarih 15 Aralık 1791..
Dikkatinizi çekerim.. 223 yıl önce.. 2014 yılındayız, biz hala ifade ve basın özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için uğraşıyoruz..
Nerden çıktı bu tantuni!..
Yeni bir tartışma başladı.. Tantuni yemek mi değil mi? Mersin mutfağında yeri var mı, uydurma mı?
Tartışmayı başlatan Mustafa Sağlamer.. Mersinlidir.. Dün CNN5’te öğle kuşağında yayınlanan ‘Geçen Hafta’ adlı programını izledim..
Birçok konuya ele almış biri de buydu.. Daha doğrusu isyan ettiği konu bu..
*
Mersin yemeklerinin tanıtıldığı festivale gitmiş baş köşede tantuni varmış.. Sinirlenmiş olacak ki; ‘Mersinliyim, çocukluğumda, gençliğimde Mersin’de böyle bir yemek görmedim. Uydurma’ dedi..
Valla ben de görmedim..
1980 yılından beri Sağlamerle defalarca Mersin’e tatile gittik.. Ne tantunici gördüm ne tantuni yedim..
Şimdi Mersin’in baş yemeği olmuş.. İstanbul’da onlarca tantunici açıldı.. Lüks semte, lüks lokantası bile var.. Adı Tantuni..
*
Tantuni dedikleri hayvanın orasından burasından artan etlerin haşlanıp, bol akciğer ve kuyruk yağı ile saç üzerinde kavrulması.. Acı da eklenir tabii..
Ucuza mal oluyor.. Yokluk yemeği.. Yoksulluk yemeği..
İyi yerlerde biftekten yapıyorlarmış.. o zaman tantuni olmuyor ki....
*
Sağlamer’in ikinci isyan ettiği mesele de şuydu.. Mersin yemekleri festivalinde ‘Kerebiç’ satanların ‘Kerebiç’i bilmemesiydi.. Kültür erozyonu herhalde buna denir..