Yeni mesele değil.. Ülkeye gözlüksüz bakanlar uyarıyordu..
Kutuplaşıyoruz aman dikkat..
İnsanlar birbirlerine ters bakar hale geldi, gidiş iyi değil..
Kamplaştık, cepheleştik..
Diyorlardı.. Dinleyen olmadı..
Birinin ak dediğine öteki kara demeye devam etti.. Birinin kutsadığını öteki aşağıladı.. Bu söylem, bu karşıtlık binanın çatısından başladı tabana kadar indi..
*
Geçenlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç dikkat çekmişti.. Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç da veda konuşmasında dillendirdi..
İkisinin de giderayak yaptığı uyarılar aynıydı:
Karşı karşıya olduğumuz en büyük tehlike nefret söylemidir..
Türkiye yönetilemez hale gelebilir..
*
Kılıç’ın sözlerine bakalım..
‘Türkiye’de öyle bir nefret söylemi gelişti ki bu kutuplaşmanın, ayrışmanın ve bireyler arasında, farklılıklar arasında bir diyalog kurma imkânını ve zeminini kaybetmeye başlıyoruz.’
Diyaloğun bittiği yerde çatışma başlar..
Sözün bittiği yerde silahlar konuşur..
Seçmeni diri tutma, seçmeni konsolide etme, seçmeni zaferden zafere koşturma politikası bizi bu hale getirdi..
*
Üniversitelerde sık sık karşılaşılıyor..
Bir grup, herhangi bir nedenle protesto yürüyüşü yapıyor, karşısına polisten önce karşı görüşte olanlar dikiliyor..
Cepheleşme budur..
Birbirine ters bakma budur..
Birbirinden nefret etme budur..
*
Polisler üzerine yapılan araştırma var.. Polisler göstericileri düşman alarak görüyor.. Hain gözüyle bakıyor.. Havai fişek atar gibi gaz bombası atlamalarının nedeni bu.. Orantısız güç kullanmanın kaynağı bu..
Ali Korkmaz’ın sokak arasında sıkıştırılıp dövülerek öldürülmesinin bir tek açıklaması var:
Ötekine duyulan nefret..
Kendi gibi olmayana düşmanlık..
Polisler böyle de göstericiler farksız mı?
Değil.. Çoğunda üniforma alerjisi var..
*
Eskiden de böyleydi.. Sittin senedir karşıt grupların kavgası yaşanır.. Sittin senedir polis göstericilere girişir denilebilir..
Ama mesele o boyutu aştı..
Yüzde 50’ye yüzde 50 haline geldi..
Arınç ne demişti..
‘Yüzde 50 oy alıyoruz, fakat geriye kalan yüzde 50’de bir nefret söylemine dönüşüyor. Biz eskiden sokağa çıkardık, taraftarlarımız bizi çok severdi. Karşıdaki muhalifler de saygı duyardı. Şimdi bir nefretle bakış seziyorum.’
*
Kutuplaşma zincirine son günlerde yeni bir halka eklendi: Başkanlık sistemi..
Başkanlık isteyenler.. Başkanlık istemeyenler..
Televizyon programlarına dikkat edin.. Başkanlık rejimini tartışmıyoruz..
Kavga ediyoruz..
İsteyenler.. istemeyenler..
İsim yazdırmak mı?
Sahaya çıkmak mı?
Başbakan bürokrasiyi boşaltmayın diye uyardığı halde bürokrasi boşaldı.. Bürokrasi koltuklarından iktidar partisine akın oldu..
800 kişinin istifa ettiğinden söz ediliyor.. İçlerinde 10’dan fazla rektör var..
Bırakın seçilmeyi.. Bırakın Meclis’e girmeyi çoğunun listede yer bulamayacağı şimdiden belli..
O halde amaç ne?
*
Mutlaka Başbakan’ın siyasete davet ettikleri vardır.. Mutlaka sahaya çıkmak, hizmetini farklı kulvarda sürdürmek isteyenler vardır..
O kişileri bir kenara ayırıyorum.. İnanın bu niyette olanların sayısı fazla değildir..
Geri kalan kısmı.. Yani büyük çoğunluk.. İktidar nimetlerinden daha fazla yararlanmak.. Adını iktidar partisi listesine yazdırmak.. AKP’li olduğunu tescil ettirmek.. Aday adayıydım diyebilmek için istifa etti..
Bunlar için durum fark etmiyor..
Listeye girerse, seçilirse milletvekili olacak..
Listeye giremezse 7 Nisan’da görevine geri dönecek..
Listeye girip de seçilemezse başka bir koltuk verilecek..
*
Rektörlerin, dekanların, müsteşarların, genel müdürlerin iktidar partisine koşturmaları şunu da gösteriyor..
Devlet partizanlaşmış.. Devlet AKP’lileşmiş..