El Kaide gibi, IŞİD gibi irili ufaklı yüzlerce radikal oluşumun İslam’a yaptıkları en büyük kötülük bu oldu..
Bazı devletler, bazı liderler bu oluşuma destek verdi.. Sadece Müslüman ülkeler değil, Batı da destek verdi; Batı’nın istihbarat örgütleri arka çıktı.. Radikalizmi körüklediler..
Silah verdiler, imkân verdiler, kendi medreselerini kurmalarını sağladılar.. O medreselerde militan yetiştirmelerini teşvik ettiler..
O medreselerde kötü bir şey oldu.. İslam’ın beş şartına bir yenisi eklendi..
Cihat!.
Cihat kavramını farklı yorumladılar, cihadı silahla, kılıçlar, kanla beraber anılır hale getirdiler..
Cihadizm diye bir kavram oluştu... Binlerce genç bu yeni ‘izm’ peşine takıldı..
Temel felsefesi şiddetti.. Bütün sorunları şiddet kullanarak çözmekti..
*
Temelleri eskidir.. Ama belirgin şekli, görünür yüzü, darbeci general Ziya ül Hak’ın Pakistan’ı İslamlaştırma projesiyle ortaya çıktı..
Pakistan zaten Müslüman ülkeydi.. Ziya ül Hak İslamlaştırdı.. Radikalizm tohumlarını attı.. En sert, en katı, en bağnaz gençler onun kurduğu medreselerde yetişti..
*
Bu durumu bu yıl Nobel Barış Ödülü alan Malala Yusufzay (1997 doğumlu.. Öyküsünü birkaç defa bu sütunlarda anlattım) kitabında babasına atıfla şöyle anlatır:
“Ziya’nın rejiminde, çocukluğumuzdan beri bizlere öğretilen İslam’ın beş şartı -Allah’a inanmak, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve ömründe bir kere hacca gitmek- yanında cihat dinimizin altıncı şartı olmuş adeta. Babam, dünyanın bize ait kısmında cihat fikrinin CIA tarafından teşvik edildiğini söyler.” (Ben Malala, sayfa 47)
*
Dünyanın bize ait kısmında cihat.. Yani İslam topraklarında Müslümanlara karşı cihat..
Bugün yaptıkları bu değil mi?
Sürekli öldürerek, genç kızları kaçırarak, tecavüz ederek dehşet salmak.. İnsanları sindirip kendilerine biat ettirmek.. Bütün bunları cihat maskesi altında yapıyorlar..
O zaman..
Müslüman ülkelerin bu yapılarla, nefret ve şiddeti din maskeli eğitimle körükleyen anlayışla, para kaynaklarıyla mücadele etme zamanı gelmedi mi?
Geldi ama etmezler, etmeyecekler!..
*
Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun şu tespitine katılıyorum:
“İslam coğrafyasının değişik muhitlerinde verilen dini eğitimin, İslam adına üretilen dini bilginin bu tür nefret ve şiddetleri besleyip beslemediğini soğukkanlı şekilde araştırmamız gerekiyor.”
*
Bakın cihatçılar Batı’yı vurmuyor.. Fransa’da olan uç örnek.. Cihatçılar Irak’ta, Suriye’de, Pakistan’da, Afganistan’da, Nijerya’da çoluk çocuk demeden, kadın demeden her gün yüzlerce masum insanı öldürüyor..
Şapkayı önümüze koyma zamanıdır..
Paris yürüyüşü Avrupa’yı hatırlattı
Ne yalan söyleyeyim unutmuştuk.. Cumhurbaşkanı ‘AB’ye girmek gibi bir derdimiz yok’ sözünü sarf ettikten sonra bu iş buraya kadarmış demeye başlamıştık..
Daha da bir araya gelemeyiz diyorduk..
Bir daha muhabbetle sarılamayız diye düşünüyorduk..
Paris saldırısı, Paris saldırısına küresel tepki işleri değiştirdi.. Ankara’ya Avrupa’yı hatırlattı..
Avrupa’ya da Ankara’yı..
Bizlere de her şeye rağmen Avrupalı olduğumuzu, Avrupa’nın bir parçası olduğumuzu..
*
Türkiye Paris yürüyüşünde Avrupa’nın Müslüman ülkesi konumundaydı.. Başbakan Davutoğlu da buna dikkat çekti..
Başbakan iki gün sonra Brüksel’e gidecek.. Türkiye-AB ilişkileri her boyutuyla ele alınacak..
Dilerim, Paris’te yaşananlar kartları yeniden kardırır..
Dilerim, müzakereler hızla başlar.. AB ile aramızda yeni köprüler kurulur, 2005’in heyecanlı günlerine dönülür..
*
Başbakan’ın şu yaklaşımına katılıyorum..
Demiş ki; ‘Eğer Türkiye’nin AB üyeliğine engel çıkarılmamış olsaydı, emin olun bu kültürel gerilim bu ölçüde olmazdı.’
Haklı.. Radikal İslam’ı zayıflatmanın bir yolu da Türkiye’nin AB üyeliğinden geçer..