Konuya geçmeden önce şu notu düşeyim.. Cumhur- başkanlığı yapan bir kişinin, devleti temsil eden bir kişinin, o görevi bıraktıktan sonra siyasete dönmesine karşıyım..
Siyasi kamplaşmanın içine girmesini.. Siyasi rakipleriyle eski cumhurbaşkanı veya 11. Cumhurbaşkanı sıfatını koruyarak polemiğe girişmesini doğru bulmam..
Ayrıca devlet imkânları hâlâ emrinde olduğu için gireceği yarış da adil olmaz..
Şık olmaz.. Doğru olmaz..
(Şimdi diyebilirsiniz ki; 12 Cumhurbaşkanı ‘başbakan’ olarak, devlet imkânlarını dibine kadar kullanarak Köşk seçimine girdi, Beştepe’ye çıktı.. 11. Cumhurbaşkanı da devletin sunduğu imkânları sonuna kadar kullanarak milletvekili olur.. Yeni Türkiye dedikleri Türkiye’de her şey olur.)
*
Diyelim ki vekil oldu, Meclis’e girdi..
Ne yapacak?
Partisinin grup kararlarına, genel başkanının yaklaşımına, Beştepe’den gelen taleplere evet diyecek mi?
Yanlış bulduğunu söyleyecek mi, söylemeyecek mi?
Mesela Cumhurbaşkanı dün Gaziantep’te yeni anayasanın başkanlık sistemine geçiş olduğunu ifade etti..
Gül karşı.. Karşı olduğunu açık açık ifade edecek mi?
Meclis’e girerse Türk usulü başkanlık modelinin tehlikelerini önce partisine, sonra öteki vekillere anlatacak mı?
Demem şu.. AKP saflarında politikaya dönerse, özgür olabilecek mi?
Bakın, Meclis’e girerse sıradan bir milletvekili olmayacak.. Yedi yıl cumhurbaşkanlığı yapan milletvekili olacak..
*
İrkildim uyandım bir daha uyumadım
Bir kitap önerdim, bir de sergi önereyim.. Perşembe akşamüstü Muzafffer Akyol’un yeni sergisinin açılışına gittim.. Kibele Sanat Galerisi’nde, Levent’te, İş Kuleleri’nde.. Vaktiniz var, 18 Nisan’a kadar sürüyor..
Serginin adı; irkildim uyandım bir daha uyumadım..
Gezdim, eserleri tek tek inceledim çok beğendim.. Tanıtım broşüründe belirtildiği gibi, kendine özgü anlatımını tuvale yansıtırken politik söylemi sanatsal ifadesinin önüne geçmemiş..
Fotoğrafını gördünüz çalışma bu yaklaşımın en belirgin örneği..
Ortadoğu’da büyük patronun kurtlar sofrası.. Bunu gibi pek çok çalışma var.. Gidin görün, çok memnun kalacaksınız..
ADALET HİÇ VAR OLMADI
Bugünlerde, bugünler lafı iyimser oldu son yıllarda dillere pelesenk olan bir kavram var:
Adalet..
Büyük davalar, büyük davalarla gelen büyük skandallar, tertipler, kumpaslar adalet nedir sorusunu daha çok sormamıza neden oldu..
Adalet nedir?
Gerçekten adalet diye bir şey var mı?
Yunanlılarda, Hıristiyanlık’ta, İslamiyet’te, Marksizm’de, Batı’da, bizde adalet kavramı nasıl tanımlamış tek tek ele almış..
Küreselleşme ve adalet, hukuk ve adalet ilişkisini sorgulamış..
Şöyle diyor; Adaleti tanımlamak girişiminde bulunanların her biri körün fili tanımlaması gibi davranmışlar. O nedenle de gerçekten adalet diye bir şey var idiyse bile, bu tanım bolluğu hatta anarşisi yüzünden anlaşılmaz, görünmez, bulunmaz olmuş.
Çetin Yetkin kitabında anlaşılmaz, görünmez, bulunmaz olan adaleti arıyor..
*
Sonuç mu?
Kitabın başlığı her şeyi anlatmıyor mu?
Peki, bu sonuca nasıl ulaşmış?
Bu kitabı önerme sebebim bu.. Adalet hiç var olmadıysa, neden?