Din çatış- masının alevlenmiş gibi olduğu.. Tarafların birbirine ters baktığı.. Nefret söyleminin dillere dolandığı.. Irkçılığın kabardığı dönemlerde din adamlarından ne beklersiniz?
Toplumu sakinleştirmelerini.. Öfke ve nefret bulutunun dağılmasına katkı yapmalarını.. Tansiyonu düşürücü sözcükler sarf etmelerini..
Değil mi? Maalesef olmadı..
Diyanet İşleri Başkanı’nın dili farklıydı.. O da din adamı ama dili siyasetçi gibi.. Sanki politik yatırım yapıyor, sanki seçmenini diri tutmaya.. Konsolide etmeye çalışıyor..
*
Paris saldırısının ilk gününden hafiften tahrik edici sözler sarf etti.. Kınadı kınamasına ama..
Ama demeden edemedi..
Saldırının algı operasyonu olduğunu belirterek provokasyon algısı yaratmaya çalıştı..
İslam coğrafyasında at koşturan radikal İslamcı örgütlerden söz etmedi.. Özeleştirinin kapısını aralamadı..
*
Daha da ötesi.. Neredeyse dünyanın el ele verdiği Paris yürüyüşü hayranlıkla karşılanırken.. Milat olsun temennisi yapılırken.. Üç dinin temsilcileri omuz omuza yürüyerek insanlığa seslenirken..
Diyanet işleri Başkanı o fotoğraftan rahatsız olmuş..
İbretle izlediğini söyledi.
Niyeymiş!..
Demiş ki; ‘İslam coğrafyasında 12 milyon insan katledilirken ses çıkarmayanların 12 kişi öldürülünce ayağa kalkmasını ibretle izledik.’
Bu başlangıç olsun diyeceğine.. Kelle hesabına girişmiş.. Daha önce nerdeydiniz demeye getirmiş..
Anlaşılan o ki; Paris’te bu çapta tepki yürüyüşü olması Diyanet İşleri Başkanı’nı mutsuz etmiş!..
Hadi mutlu etmemiş diyelim..
*
Oysa Paris ruhu -ki yaşamalı, yaşatılmalı- önceki akşam Berlin’de de karşımıza çıktı.. İslam düşmanlığının kınandığı toplantıya Almanya Cumhurbaşkanı Gauck ile Başbakan Merkel de katıldı..
Acaba Diyanet İşleri Başkanı bu buluşmayı da ibretle mi izledi?
*
Bu arada yeri gelmişken sormak isterim.. İslam coğrafyasında son 10 yılda öldürülen 12 milyon müminin kaçını Müslümanlar öldürdü?
Hangi şeffaflık!..
Şeffaflık paketinde yolsuzluk ve rüşvetle mücadele konusunda kuvvetli bir madde göremedim..
İlk bakışta imar paketi gibiydi..
Neyse.. Ayrıntılar çıksın, gerekçeler ortaya dökülsün konuşuruz, tartışırız..
*
Dikkatimi çeken, Başbakan’ın şeffaflık konusunda bugüne kadar yaptıklarını sıralarken verdiği iki örnek oldu..
Birinci; Sayıştay yasasıydı.. Biliyorsunuz Sayıştay tamamen aut.. Bakanlıklar isterse hesaplarını gösteriyor..
Bu yüzden Sayıştay sorumlu olduğu Meclis’e iki yıldır rapor yazıp veremiyor.. Şeffaf bi durum yok yani.. Tam tersi var...
*
İkincisi, Başbakan kamu ihale yasasında yaptıkları değişiklikle övündü.. Yasa kaç defa değişti biliyor musunuz?
Tam 114 defa..
Nedendir acep!.. Neredeyse her 1.5 ayda bir ihale yasası değişmiş!..
Putin’e ‘ey işgalci’ dedik mi?
Nerden çıktı bu mesele diyeceksiniz?
Valla hep aklımdaydı.. Putin’in Ankara’ya geldiği günden beri sormak için fırsat kolluyordum..
1 Aralık’tan beri..
O günlerin yoğunluğunda ele alamadım, dikkat çekemedim.. Vakit geçince dam üstünde saksağan olmasın diye uygun fırsatı bekledim..
*
Başbakan’ın Almanya ziyaretinde bir soruya verdiği yanıt o fırsatı verdi..
Krizin en derin yaşandığı günlerde Ankara ‘Kırım’ın ilhakı kabul edilemez’ demişti..
Demişti ama Rusya bu sebeple sertleşmedi..
Tam tersi, daha da sıkı fıkı olduk..
Putin, geçen ay yaptığı yıllık basın toplantısında, ‘Avrupa gaz istiyorsa Türkiye’den satın alabilir’ dedi.. Gaz sevkiyatının Türkiye üzerinden olacağını ilan etti..
Kanka olduğumuzu ilan etti..
*
Gelelim Başbakan’ın sözlerine..
Başbakan Almanya’da ‘Kırım Ukrayna’nın toprak bütünlüğü içindedir, biz bunu destekliyoruz’ dedi..
Belli ki boru hattı kıyağı Ankara’nın tavrını değiştirmemiş..
Çok güzel..
*
O zaman sormak isterim.. Putin Ankara’ya gelince..
Ey işgalci Putin, bu huyundan vazgeç.. Kırım Ukrayna’dan elini ayağını çek dedik mi?