Konuşmaya, tartışmaya yeni başlamıştık..
Meydanlar yeni ısınıyordu..
Anayasa üzerine genel sözler söylenmiş, sıra içeriğine girmeye gelmişti..
Maddeler teker teker masaya yatırılmak üzereydi..
Hollanda Başbakanı Rutte araya girdi..
Daha doğrusu, burnunu soktu..
***
Kendi ülkesinde seçim var.. Baktı ki ırkçı Wilders sıkıştırıyor, iktidarını tehdit ediyor..
Devlet Bey’e göre 16 Nisan’da Avrupa için de hayırlı bir adım atılacakmış..
Nasıl mı?
‘Türkiye sistem değişikliğine giderken, Avrupa’da bir rejim değişikliğinin kıvılcımını başlatıyor’muş..
Nasıl olacakmış?
Avrupa’nın demokratikleşmesinde teşvik edici rol oynayacakmışız..
Avrupa’ya ilham verecekmişiz..
***
Hollanda’yla yaşanan krizin iki boyutu var..
Biri diplomatik..
Öteki kaba kuvvet gösterisi..
Aile Bakanı’nın istenmeyen kişi ilan edilerek sınır dışı edilmesi diplomatik skandal..
Yenilir yutulur tarafı yok..
Bakanlar Kurulu bir dizi karar alarak cevap verdi.. İlişkileri dondurdu..
Kabul edilir bulmadık..
***
Deniliyor ki; Türkiye ile Hollanda arasında yaşanan kriz iki hükümete de yaradı..
Hollanda’da bugün seçim var..
Yaradı mı yaramadı mı göreceğiz..
***
Bizde de krizin hayır rüzgârını kestiği, ibrenin evete döndüğü iddia ediliyor..
AB Bakanı Çelik kararsızların evete döndüğünü söyledi..
AKP’li vekil Kocabıyık, ‘Hollanda ve Almanya’ya teşekkürler, evet oyunu iki puan artırdı’ dedi..
Cumhurbaşkanı’nın vites küçültmeyip dün de sert dille Almanya ve Hollanda başbakanlarına yüklendiğine göre kriz evet cephesini güçlendiriyor..
Almanya’yla başladı, Hollanda’da doruk yaptı..
Yabancı düşmanlığı bir anda Türkiye düşmanlığına dönüştü..
Yayılma tehlikesi var mı?
Var..
Dünkü gelişmelere bakarsak, frene basan taraf yok.. Ankara yazılı özür istiyor.. Hollanda Başbakan’ı Rutte ‘Özür dilemem’ diyor, kendilerini haklı görüyor..
Hatta, Ankara’yı tehditkâr davranmakla, ‘faşist, ırkçı, Nazi uzantısı’ gibi ithamlarla hakaret etmekle suçluyor..
Aile Bakanı’nın sınır dışı etmelerinin misilleme olduğunu ima ediyor..
***
Lafı uzatmaya, yaşananları özetlemeye, eyip bükmeye gerek yok..
Meseleyi tüm çıplaklığıyla ortaya koyalım..
Soru açık ve net..
- Aile Bakanı’nın Türk Başkonsolosluğuna sokulmamasını..
- Diplomasinin bütün kurallarının hiçe sayılmasını..
- Türk konsolosun 30 metre ötedeki Bakan’ın yanına gitmesine izin verilmemesini..
- Bakan’ın polis eşliğinde sınır dışı edilmesini..
- Demokrasinin ayaklar altına alınmasını..
Tarihi referanduma altı hafta kaldı..
Türkiye ya devlet rejimini değiştirecek ya da bugünkü yönetim biçimine devam diyecek..
Aralarında dağlar kadar fark var..
Mesela bugün yürütme dediğimizde, başbakan ve kabinesini kastediyoruz.. Başbakan ve 25 bakanı..
Anayasa değişirse, yürütme dediğimizde, sadece cumhurbaşkanını kastetmiş olacağız..
Dağlar kadar fark var demem bundan..
***
Altı hafta sonra sandığa gideceğiz ama yeteri kadar anlatılmadı, konuşulmadı, tartışılmadı..
İktidar sözcülerinin iddiası şu..
Hükümet Meclis’in içinden çıkmayacağı için, yürütmeyle yasama birbirinden tamamen ayrılacak..
Yürütme ayrı seçilecek..
Yasama ayrı seçilecek..
Yasama yürütmenin işine karışmayacak..
***
Söyledikleri aşağı yukarı şöyle..
‘Meclis daha da güçleniyor. Yürütme yetkisinin tek elde toplanmasıyla yasama ve yürütme birbirinden kesinkes ayrılıyor. Burada da yasama organı, yani Meclis sadece yasama çalışmalarına yoğunlaşmak suretiyle bu kuvvetler ayrılığını net bir şekilde ortaya koyacak.’