Referandum günü ne yazılır?
Veya böyle bir günde ne okunur?
Aklıma Çetin Altan geldi.. Büyük usta fıkraya meraklıydı.. Köşesinde fıkralara yer verirdi.. Zevkle, neşeyle okurduk..
Milliyet okurları iyi bilir..
Bugün Çetin Altan’ın köşesinde çıkan fıkralardan bir kaçını toparladım..
Milliyet okurları hasret gidersin diye..
Başlıyorum..
***
Cumartesi yazım yok.. Pazar günü de siyaset yasak..
Referandumdan önceki son yazı demem bundan..
Anayasa değişikliğinin az tartışıldığı, getirisinin de, götürüsünün de az konuşulduğu bir kampanya oldu..
Mesela, anayasa değişikliğinin bugünden yarına değil de 20 yıl sonraki, 30 yıl sonraki etkileri üzerine kafa yorulmadı..
Sanki, onu da o zamanki siyasetçiler düşünsün der gibi bir anlayış hakimdi..
Sanki, iktidar için 2019’u kurtarmaktı asıl hedef..
***
Kampanyanın başında anayasaya şöyle ucundan girer gibi olduk.. Hollanda Başbakanı Rutte ile Almanya Başbakanı Merkel araya girince..
Şöyle bir tezim var; anayasa değişikliğiyle getirilmek istenen yeni rejim çok riskli..
Defalarca yazdım..
Ne diyorlardı?
Dünyada örneği yok, ilk defa biz uygulayacağız.. Zaten anayasa değişikliğini hazırlayanlar da bize özgü olduğunu, Türk usulü olduğunu söylüyorlar..
Bu sebeple çok riskli diyorum..
***
Bu tezimi Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Karatepe doğruladı..
Avrupa Bakanı kürsüde anayasa değişikliğini anlatıyor..
Diyor ki; artık iktidarın kurulması için bir hükümetin (hükümetten kastı, tek kişinin, başkanın) en az yüzde 50 oy alması lazım..
Yeni sistemde yüzde 50 artı bir
oy yetiyor..
Devam ediyor; bu şu demek, Türkiye’de daha çok vatandaşımızın gücünün hissedilmesi, milli iradenin sandığa daha çok mühür vurması demektir..
Diyor ki; milli irade sandığa güçlü şekilde mühür vurduğu zaman Türkiye’deki istikrar güçlenecek..
Peki, ülkede siyasi istikrar yok mu?
Siyasi istikrar olmadığı için mi rejim değişikliği isteniyor?
Gazeteci Zübeyir Kındıra’yı bilirsiniz..
Fethullah çetesinin gazabına uğrayıp, 31 yıl önce Polis Akademisi’nden atıldı.. İletişim Fakültesi’ni bitirdi, gazeteci oldu..
Ama Fethullahçı çetenin peşini hiç bırakmadı..
İlk kitabını 1999 yılında yazdı..
Adı; Fethullah’ın Copları..
Fethullahçıların devlet içinde, poliste, yargıda nasıl örgütlendiklerini anlattı..
Şakirtlerin önemli görevlere geldiğine dikkat çekmeye çalıştı..
Tabii o tarihte dinleyen olmadı..
Pazar günü neyi oylayacağız?
Rejimi değiştirelim mi, değiştirmeyelim mi?
Başkanlık düzenine geçelim mi, parlamenter sistemde kalalım mı?
***
Meydanlara bakıyorum.. Özellikle iktidar partisinin mitinglerine, sanki pazar günü genel seçim var..
Sanki pazar günü iktidarı belirleyeceğiz..
Niye mi?
Kampanyaların yarısı ızgara, yarısı tava oldu da ondan..
Batı’da bu gelenek var; bizde yok..
Batı’da eski başkanlar, eski başbakanlar ülkelerinin önemli meseleleri hakkında görüşlerini açıklarlar..
Konferanslar verirler..
Üniversitelere giderler, gençlerin sorularını yanıtlarlar..
Seminerle katılırlar..
Deneyimlerini aktarırlar..
***
Biz de maalesef bu gelenek yok.. Görevden ayrılan, ağzına fermuarı çekiyor.. Yakın çevresine konuşuyor belki ama!..
Kimi evetler önde, kimi hayır oyları önde diyor..
Ama..
Ne evet çıkacağını öngörenler ‘Evet aldı başını gitti’ diyebiliyor..
Ne de hayırı savunanlar ‘hayır oylarının çok önde olduğunu’ iddia ediyor..
49/51..
48/52 gibi oranlar arasında gidilip geliniyor..
***