Akustik gitarlarıyla YouTube’u fetheden “yeni dalga”nın eskilerinden Yüzyüzeyken Konuşuruz, yeni albümü “Akustik Travma”da müzikal pozisyonunu yeniden tanımlamış gibi duruyor
Önce yeni dalga dediler. Ardından en yeni dalga, sonra en en yeni dalga, sonra üçüncü yeni, beşinci bir şeyler derken müzik sahnesinde uzun zamandır olmayan bir canlılık yaşanıyor. Akustik gitarlı yeni nesil ozanlar YouTube’u şenlendirmiş durumda. Kimileri milyon izlemelere dayanmış genç sanatçılar bunlar ve çoğunu henüz pek az tanıyoruz. Bu fenomenin eskilerinden ve öncülerinden Yüzyüzeyken Konuşuruz üçüncü albümünde sanırım şu andaki en en en en en yeni dalga isimlerin de bir süre sonra geçeceği bir yerden geçiyor. Müzikal açıdan durduğu yeri yeniden düşünmek.
“Akustik Travma” albümünde gitarlar çantalara girmiş, klavyeler çıkmış. Ve sanırım ‘90’ların downbeat chill out müzik külliyatı uzun uzun incelenmiş. Yüzyüzeyken Konuşuruz’un yeni albümünü dinleyen birinin ilk izlenimi budur.
Kritik bir noktaya geliyor
Hatırlayın, önceki yıl Büyük Ev Ablukada bu tip bir dönüşüm yaşadı. Ve hayli de başarılı oldular. Bugün Yüzyüzeyken Konuşuruz’un da müzikal açıdan kendini ifade ettiği yer buna yakın gibi duyuluyor. Akustik gitar sound’uyla yapılan birkaç albüm ve birkaç düzine şarkının ardından bu tip gruplar ve sanatçılar sanırım kritik bir noktaya geliyor ve şu soruyu soruyorlar: “Peki şimdi n’apıyoruz?”
Dnleyici kitleleri yeni şeyler bekliyor. Kendini tekrar etmek istemeyen birinin de arayışlara girmesi doğaldır. Yüzyüzeyken Konuşuruz herhalde böyle bir ihtiyacın ardından kendini buralarda bulmuş.
Sound’un temelinde elektronik bir atmosfer ve dans beat’leri var. İlk iki albümde onları durup dinliyorduk. Şimdi onlarla dans edebiliriz. ‘90’ların ilk yarısındaki erken dönem chill out müziklere benziyor yeni Yüzyüzeyken Konuşuruz. Bir dönem bir Bush cover’ı vardı çok meşhur. “Letting The Cables Sleep”, Nightmares On Wax’ın (NOW) remikslediği. Café Del Mar’ların birindeydi. Yüzyüzeyken Konuşuruz kendi şarkılarını bu formatta remikslemiş dese biri, hiç şaşkınlık olmaz. Zaten Café Del Mar’ları alın dinleyin (sanırım en az bir düzine olmalı) buradaki her şarkının sound kardeşini bu serinin bir yerinde bulursunuz. Caz etkisindeki downtempo kafasının kökleri bundan daha eskilere dayansa da moda olması için ‘90’ların sonuna gelmek, 1999’daki millenium muhabbetini beklemek gerekecekti. Yüzyüzeyken Konuşuruz’un yeni albümünü anlatan basın bülteninde yer alan ‘90’lar vurgusu sanırım böyle bir şeyleri kastediyor olmalı. Buna akraba başka bir dizi albüm, Rebirth of Cool serisidir. Her iki seri de Spotify’da bulunmadığından artık araştırmalarınızı ikinci el CD’cilerde ya da YouTube’da yoğunlaştırırsınız. İnanın yakın tarihin en az kurcalanmış müzikal damarları oralarda.
Doğru bir adım
Ben Yüzyüzeyken Konuşuruz’un doğru bir yerlere doğru adım attığını düşünüyorum. Ve mecbur oldukları bir adım bu. Ama elbette eleştirecek bir şey ararsanız illa bulursunuz. Mesela aynı müzikal perspektifte başka şeyler de denenebilirdi diye düşünmeden edemiyor insan. Neredeyse her şarkı aynı şekilde başlayıp bitmiş. Aynı tip nakarat bölümleri ve hep aynı tipte riff’ler üzerinde durulmuş. Bas davul ikilisi sound’un temelinde ama geri kalan kısmda çeşitlilik az. Bir şarkının alt yapısını aynı tondan başka bir şarkının altına koyduğunuzda da hiç sorun çıkmaz gibi. Ki bu pek iyi bir şey değil. Tek tek ele alındığında ise şarkılara bakış daha olumlu oluyor. Çünkü her şarkı güzel bir işçilik, özenli müzisyenlik ve grubun bence alameti farikası olan kendine has sözler ve anlatımı içeriyor. Ama bir albüm bütünlüğü içinde düşünüldüğünde aslında özünde birbirinden farklı olan şarkıların bu düzenlemelerle birbirine benzediği ve aynılaştığı gerçeğinden kaçamıyoruz.
Bu şarkıların hepsini akustik gitarla çaldığınızda monotonluk olmaz. Ama bu tip bir sound dikkatle artiküle edilmediği takdirde tekrara giriyor eleştirisi gelebilir. Bu güzel şarkıların ve seçilen yeni sound’un düşündürdüğü şu oldu. Akustik sound’larla sesini duyuran yeni nesil müzisyenler kariyerlerinde bir noktada Yüzyüzeyken Konuşuruz’un geçtiği yerden geçecekler. Buradan güçlü şarkılar ve yepyeni zihin açıcı sound’lar çıkabilir. Heyecan verici.
SÖZLER BİR İDDİAYA SAHİP
Sözler her zamanki gibi özenli ve bir iddiaya sahip. Bu, Türkiye’de rastladığımızda saygıyla kulak verdiğimiz bir özellik. Üstelik dinleyicinin de önem verdiği bir özellik.
Şarkıların bazılarından bahsedelim. İlk single “Sandal” albümün genel havasını en iyi veren şarkılardan biri. “Bodrum”, “Yaramıyorsa içmicen başkan, yamuluyorsan içmicen başkan” diye bitiyor. Gerçek bir Bodrum şarkısı da herhalde dönemi ne olursa olsun bir noktada buralara geliyor. Bodrum külliyatına güzel bir katkı olmuş. Büyüklerimiz biraz huzur bulmaya ve uyumaya gittikleri Bodrum’u “geceleri uyumayan yer”e yere çevirmişlerdi. Yüzyüzeyken Konuşuruz ise “Bodrum, biraz durdum” demiş. Bakalım bu kuşak Bodrum’u nasıl dönüştürecek.
Açılıştaki “Kadıköy Kızı” bu isimle bir janrı ortaya atmış ama altını tam doldurmuş mu emin değilim. Zaten böyle bir amaç da olmayabilir. Benimkisi aşırı titizlik.
“Uykusuz ve Dengesiz” albümün beğendiğim şarkılarından biri. “Esen” ‘70’lerden uyarlanmış bir Türk pop şarkısı gibi duruyor. Tabii sadece melodi bakımından. Sound hep aynı yerlerde. “Yıkılma Sakın” işte tam da az önce bahsettiğim derleme albümlerdeki şarkılardan. Groove Armada’nın da geçmişi deşilirse böyle sound’larının olduğu görülecektir. Sanırım tek farklı sound’daki şarkı gitarların kullanıldığı “2013”.