Geçenlerde içinde bulunduğum chat gruplarından birinde yüz tanıma sisteminden (face recognition) kaçmanın nasıl mümkün olabileceği tartışılıyordu. Yüz tanıma sisteminden kaçmak için öncelikle yüz tanıma sisteminden kaçmayı istemek gerekiyor. Yani “benim yüzüm özel kamera sistemleriyle taranmasın, dolayısıyla nerede ne yaptığım her an bilinmesin, özel hayatım bana aittir” falan gibi endişelere sahip olmanız lazım.
Böyle bir endişeniz varsa, o zaman başka türlü bir hayata geçmeniz şart.
Mesela kredi kartı kullanmamanız lazım. Ama bugün geçerli bir kredi kartı olmayan birinin otobüse trene binmesi bile imkânsız. Köprüden geçemezsiniz, muhtelif ulaşım kartlarından alamazsınız, uçakla yolculuk falan zaten tam bir hayal. İsterseniz kredi kartını olmadan bir uçak bileti almayı deneyin. Ben buna ve muhtelif call center’lara dair izlenimlerimi daha sonra paylaşacağım diyerek parantezi kapatayım.
Akıllı telefon kullanmamanız lazım. Casus ya da mafya hikâyelerindeki gibi koliyle ucuz telefon satın alıp kısa, öz ve şifreli konuşmalar yapacaksınız. Konuşma bittiğinde kartı kırıp telefonu da en yakındaki nehre, denize sallayacaksınız. E elbette “aşkım akşam nerde buluşalım, tamam aşkım ben de seni...” tarzı diyaloglarınızda yer alan önemli bilgilerin kimsenin eline geçmeyerek gizli kalmasının da bir bedeli var.
Takip edilmemek isteyen birinin e-mail kullanırken ya da internette herhangi bir siteye girerken çok dikkatli olması lazım. Basit bir haber okumak için girdiğimiz bir sitede bile bugün elli tane kutucuk tıklayıp “kabul ediyorum” butonuna basmamız gerekiyor. Basmazsak ulaşmak istediğimiz içeriğe ulaşamıyoruz. O roman uzunluğundaki metinlerde ne yazıyor hiç okudunuz mu? Ben de okumuyorum, çünkü böyle bir şeye zamanım yok.
Bir keresinde Leyla’ya emzik almaya gitmiştim. Parayı ödeyip çıkacağım. Kasadaki beyefendi bana habire e-mail’imi, telefonumu soruyordu. Araba sakat bir yerde acilen gitmem lazım n’olur şu emziği bir ödesem ben artık dedikçe adresim semtim merak ediliyordu. Emzik almak istiyorum ben, iş başvurusu yapmıyorum ki. Bir adet emzik alacağım neden bütün nüfus bilgilerimi vermek zorundayım?
Stream platformlarından uzak durmanız lazım. Hangi şarkıyı ne zaman, ne kadar süre dinlediğiniz, hangi tip müziklerle vakit geçirdiğiniz ve bütün bunlar elbette dosyanıza işleniyor. Hangi filmleri ve dizileri izliyorsunuz, hangi cihazlarda ne zaman izliyorsunuz bu kadar detaylı bilgiyi “The Lives of Others” filmindeki STASI memuru toplayamıyordu. Oysa bugün hepsi yasal olarak bir sürü şirketin data bankasında duruyor.
Sosyal medyaya hiç değinmiyorum bile. “Yüzümüzü kameralar tarıyor, nerede olduğumuz anlaşılıyor” diye isyan eden zevat Twitter’da dakika başı ne yediğini içtiğini nerede kimlerle ne yaptığını post ediyor zaten. Yüz tanımaya gerek yok ki. Instagram’da her şey var zaten.
Temassız kartlar çıktığından ve yaygınlaştığından bu yana artık bozuk parayla ödemesi yapılabilen basit alışverişler de tarih oldu. Metroda ya da sokakta gösteri yapan müzisyenler dahi temassız post cihazı koymuş, geçerken “tap” edip geçiyorsunuz. Dolayısıyla bu esnada dahi kayıt kuyut altındayız.
Nerede ne zaman ne haltlar katıştırdığımızı, gecenin hangi saatinde nereden nereye gittiğimizi Uber’den iyi bilen var mı?
Her neyse, yüz tanıma sistemine geri dönersem, bu sistemden kaçmanın en iyi yolu kamuflajmış arkadaşlar. Yüzünüzü boyuyorsunuz ve kamera sizin siz olduğunuzu anlayamıyor.
Başta Londra, yüz tanıma sistemi kullanılan şehirlerde tartışılan bir aktivizim türü artık bu kamuflaj. Tamam, yüzlerimizi boyayalım kamera bizi tanımasın da, işin geri kalan kısmını ne yapacağız?