Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

The Cure’un bir öncekinden 16 yıl sonra gelen yeni albümü “The Songs of a Lost World / Kayıp Dünyanın Şarkıları” klasik bir Rus romanı tadında insanı, hayatı ve sonunu ele alıyor.

Robert Smith’in cep telefonu yok. Teknolojiyle, hayatımıza getirdikleri ve bize dayattığı yaşam biçimiyle ilgili değil. Trend, moda gibi kimliğimizi, varlığımızı, hayata bakışımızı belirleyen, modern toplumu şekillendiren kavramlar onun için önemli değil. Hız, değişim gibi bize dayatılan sözümona modern çağ faziletleriyle de hiç ilgili değil. İnsanlara değişmezseniz hayatta kalamazsınız denilen bir dünyada Smith lise aşkıyla evlenip bir daha da ondan hiç ayrılmamış bir rock yıldızı. Değişim fetişine sırtını dönünce bir sanatçı olarak her 10 yılda kendini yeniden keşfetmek zorunda kalıyorsun. Müziğin tutarlı oluyor, kendi içindeki dönüşümünü seninle birlikte senin doğal hızında tamamlıyor. 

Haberin Devamı

Günümüzün sosyal ve siyasi teorisyenlerinin, fikir babalarının, kamuoyu önderlerinin tavsiye ettiği hayatı yaşamadığınızda kendi hayatınızı yaşayabiliyorsunuz. 1976’da İngiltere’nin güneyinde Winchester yakınlarındaki küçük bir kasaba olan Crawley’de kurulan The Cure’u son 50 yılın en büyük rock gruplarından biri yapan Smith ve ekibinin müzikal yeteneği, beste ve söz yazarlığındaki becerisi kadar hiç ödün vermedikleri, dünyaya değişmeyen bakışları. 

The Cure: Kayıp dünyanın şarkıları

Hiçbir şey tesadüf değil 

Melankolinin kralları, 2008 tarihli “4:13 Dream” adlı albümlerinin ardından 16 yıldır sessizdi. Konserler veriyor, turneler yapıyorlardı. Yeni albümün ağır ağır piştiğini biliyorduk. 16 yıllık bir sürecin ardından yavaş yavaş konserlerde çalınmaya başlayan “Alone”, ilk single oldu geçen ay ve büyük bir başarı yakaladı. Öyle ki üç buçuk dakika introlu, yedi dakikalık bir parçanın günümüzde bu kadar sevilmesi, platformlarda bu kadar dinlenmesi, radyolarda çalınması bize günümüzde öğretilen kuralların tamamen dışında. Kısa olsun, introsu kısa olsun, nakaratı akılda kalsın... Bunların hiçbiri yok “Alone”da. Ve olağanüstü güzellikteki bu rock şarkısı, tıpkı Robert Smith gibi hiçbir kuralı umursamadan hayatımıza girdi. 

Haberin Devamı

Albüm, açılış şarkısı “Alone”un izinden gidiyor. 65 yaşındaki Smith’in The Cure ile birlikte veda albümü “Songs of a Lost World / Kayıp Dünyanın Şarkıları”. Smith grubun dağılacağı tarihi 2029 olarak açıkladı. Son yıllarını detaylı bir şekilde planlayan insanlar gibi grubun sonunu planlıyor. Bunu yaparken elbette kendi sonunu da planlamış oluyor. Onunla çalışan bir arkadaşım ne kadar titiz olduğundan bahsetmişti. Grupla ilgili bütün e-mail’lere kendi bizzat yanıt verirmiş. Konserlerinden kapı listesine kadar kendi ilgilenir, hiçbir detayı gözden kaçırmazmış. Aynı titizlik her notada, albüm kapağından (Janez Pirnat imzalı “Bagatelle” adlı heykel, 1975) şarkı isimlerine ve kullanılan her söze yansımış durumda. The Cure’un dünyasında hiçbir şey tesadüfi değil. 

Her şeyin sonu 

Giriş şarkısı “Alone” sonun başlangıcıdır. “Bu, söylediğimiz her şarkının sonu...” diye ifade ediyor Smith. Albümdeki sekiz şarkının sonuncusu, kapanışta yer alan 10 dakikalık “Endsong” adı üzerinde şarkının ve her şeyin sonu. “Söylediğimiz her şarkının sonu ve elimizde kalan bir hiçlik.” The Cure doğduğu günden beri melankolinin kralıydı ama belki de ilk kez sözleri konumuya bu kadar örtüşüyor. Hem grubun, hem üyelerinin hayatları sona yaklaşırken grubun 50 yıldır devam eden varoluşsal felsefesi her zamankinden daha anlamlı hâle geliyor. Sözler ağırlık kazanıyor. Bu anlamda tıpkı Leonard Cohen’in, son albümü “You Want It Darker”da yaptığı gibi ölümden ve sondan bahsediyor, kendi durduğu yerden bu meseleyi çözmeye çalışıyor. Çözmeye çalışmak ifadesini ölümün çaresini bulmaya çalışmak anlamında kullanmıyorum elbette. Ölümü anlamlı bir hâle getirme çabasından söz ediyorum. Her insanın bir noktada yapmaya zorlandığı bu muhasebe ve içine girdiği bu çabayla büyük sanatçıların nasıl başa çıktığını eserleri üzerinden görebilmek, herhalde sanatın insanlığa en büyük katkılarından biri olsa gerek. Cohen mizahla çözmüştü, The Cure kendinden beklendiği gibi melankoliyle yaklaşıyor. 

Haberin Devamı

“And Nothing is Forever” pişmanlıklarla ilgili, “A Fragile Thing” aşkla, “I Can Never Say Goodbye” ölen abisiyle ve kayıplarla... The Cure, son olduğunu ilan ettiği “The Songs of a Lost World” ile müziğe, dünyaya, hayata veda ediyor. Bunu Robert Smith titizliğiyle klasik bir Rus romanı tadında, The Cure melankolizmiyle yapıyor. Aşılamaz diye baktığım klasik “Disintegration (1989)” ile aynı yere koyuyorum elimde olmadan. Şimdilik.