Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Stephen Hawking geçen hafta gene bombaladı: “İnsanoğlu uzaya gitmezse nesli tükenebilir.” Bilim adamları daha hesap kitap yapadursun müzik adamları uzaya çoktan çıktı bile

Stephen Hawking “İnsanoğlu yıldızlararası bir tür olursa hayatta kalabilir” diyor. Norveç’in Trondheim şehrinde katıldığı bir konferansta öngörüsünü tekrarlamış. Hawking bunu hep söylüyor aslında. 1000 yıl içinde yerleşecek yeni bir gezegen bulmazsak neslimiz tükenecek diyor Hawking. Elbette “Daha 1000 yıl var, acele işe şeytan karışır” dediğinizi duyuyorum ben. Ama bu son konferansta karamsarlığının dozunu artırmış. Süreyi 100 yıla çekmiş. “Bu insanlık böyle giderse 100 yılda dükkanı kapatırsınız” diyor. Öngörülerine göre 30 yıl içinde Ay’da bir üs kurulacak. 50 yıla kalmadan insanoğlu Mars’a ayak basacak.

Haberin Devamı

Bilim hesap kitap yapmayı yeni bitiriyor ve bu seviyelere daha yeni geliyor. Ama müziğin böyle bir sorunu yok. Müzisyenler Ay’a üs kurdu, uzayda istasyon açtı, Mars’a çoktan gitti. Hawking’e bütün karamsarlığına rağmen teşekkür etmem lazım çünkü bana durduk yere bir sürü güzel şarkıyı hatırlatma fırsatı verdi.

David Bowie Mars’ta

Stephen Hawking’e müzikli yanıt

Mesela insanoğlu Ay’a gitmeden iki yıl önce Pink Floyd yıldızlararası seyahat ediyordu. Teknik olarak Abbey Road stüdyosunda olsalar da hayli yükseklerde, uzayın derinliklerinde bir yerlerdeydiler. Geminin kaptanı da Syd Barrett, şarkının adı “Interstellar Overdrive”dı.

Mars’a ilk kez Ziggy Stardust kimliğiyle David Bowie’nin gittiği de herkes tarafından bilinen bir gerçek. Bu seyahatin izlerini 1969 tarihli “Space Oddity” adlı ölümsüz eserde bulabilirsiniz. 1972’de varmış Mars’a belli ki ve bu üç yıl süren seyahatin ardından “The Rise and Fall of Ziggy Stardust and The Spiders Form Mars, 1972” albümünü yayınlamış. Mars bence gereğinden fazla önemsenen bir gezegenimiz. Buna karşılık Ay daha cool. Slowdive’ın 1993 tarihli “Souvlaki Space Staiton”ını dinlersek, Ay’da ortam nasıl bir fikrimiz oluyor. Ortam güzel.

“Spacemonkeyz vs Gorillaz” albümünden “Strictly Rubbadub”ı dinlediğimiz için biliyoruz ki uzay eğlenceli, herkesin esrik hallerde neşeyle arzı endam ettiği bir yer.

Haberin Devamı

Uzayda nasıl sesler duyacağız (hava olmayan bir ortamda ses olur mu, olmaz mı bunlar bilimin konuları müziğin değil), uzay gemisinin içinde sound neye benzer bu soruların yanıtlarını da müzisyenler aramış ve bulmuştur.

Mesela Kraftwerk’in 1978 tarihli “Man Machine” albümünde yer alan “Spacelab” merakımızı gideriyor. Röyksopp’un 2001 tarihli Melody A.M. albümündeki “In Space” de de bu ortam güzel güzel işleniyor.

Peki Mars’a nasıl gideceğiz? Bilim sıkıcı açıklamalarla uğraşadursun, müzik yanıtı vermiş. Air’in “Talkie Walkie” albümünü dikkatli dinleyenler konuyu biliyor. Roketle (“Surfing On A Rocket”). Roketin üzerinde sörf yapıyoruz. Bu kadar basit.

Ay yürüyüşü

Uzayda ata binebilir miyiz, ateş yakabilir miyiz, uzayda kovboy var mı gibi önemli soruların yanıtını da 1994 yılında Jay Key vermiştir. Jamiroquai’in “Return of The Space Cowboy” adlı eserinde bu konu dikkatle işlenir.

Gelelim Ay’da nasıl yürüyeceğiz konusuna. Evet Ay’a ilk adımı Neil Armstrong atmış olabilir ama Ay’da yürümeyi kim Michael Jackson’dan iyi bilebilir ki? Jackson, “Billie Jean”de nasıl yapılacağını insanlığa gösterdiği Ay yürüyüşünün (“Moonwalk”) patentini dahi almıştır.

Haberin Devamı

Gelecekte hayatımız Mars’ta merkez uzay üssüne iki dakika uzaklıkta eşyalı koloni, Jüpiter’de krater manzaralı kolonilik arsalar şeklinde geçecekse çok sıkıcı. İyi ki müzik var da biraz hayal kuruyoruz, neşemizi buluyoruz .

(Uzay temalı Masaüstünden Notlar’ı ve Hawking’e müzikal yanıtımı pazar sabahı 11.00’de Radyo Kanyon’da dinleyebilirsiniz.)

Masa üstünden notlar

Stephen Hawking’e müzikli yanıt

“La Vem a Morte” - Boogarins

Brezilyalı psychedelic rock ekibi, memleketine özgü sanat ve kültür akımı Tropicalia’yı bugün müzikte şahane biçimde yaşatıyor. Teknik olarak rock çerçevesinde hareket eden ekibin kimi zaman post rock, kimi zaman elektronik çıkışlarının yer aldığı bu üçüncü uzunçalar albümlerine insan bir defa ana dilleri Portekizce yüzünden hemen hayran kalıyor. Bu dilin çağrışımları ve “psychedelia” nefis örtüşüyor. 60’larda Caetano Veloso’nun, Gilberto Gil’in, Tom Zé’nin yaptıklarını şöyle bir dinlerseniz, üzerine Boogarins’in yeri çok daha iyi anlaşılabilir.