Londra’nın güney-batısındaki Chiswick Köprüsü, uzaktan bakıldığında Galata Köprüsü’nde sıradan bir pazar günü çaparisi gibi kalabalık. Kıvıl kıvıl, sıra sıra insan köprünün üstünde toplanmış. Tek fark, insanlar ellerinde misinalar, kamışlar değil irili ufaklı bardaklar tutuyor. Kovalarda balık yerine soğuk içecekler var. Köprü ve çevresindeki sahil festival alanı gibi. Özlemişiz böyle sağa sola yayılmalı festivalleri.
Bizde kürek, sporcular, yakınları ve aileleri dışında kimsenin ilgilenmediği bir spor dalı maalesef. Buradaysa milli bir hassasiyet haline gelmiş. BBC canlı yayınlıyor, tepede helikopterler geziyor, kameralar her yerde. “Vatandaş sahillere hücum etti” tadında bir ortam.
Bu sıradan gibi görünen köprünün bugün bu kadar özel bir yer haline gelmesinin nedeni Oxford ve Cambridge üniversiteleri arasında yapılan geleneksel kürek yarışları. “The Boat Race”in finiş çizgisi burada. Sportif merak bir yana, Londralılar eş dost buluşup bir şeyler içmek, nehir kıyısındaki parklara doluşup önlerinden geçen yarışa heyecanlı çığlıklarla katılmak için güzel bir fırsat yakalamış. Gördüğüm kadarıyla yarış bahane, muhabbet şahane.
Nehrin güney yakasında köprünün az ilerisinde kalabalık maça gelmiş gibi kıpır kıpır. Hemen oraya yöneldim. The Ship isimli pub ve çevresine yuvalanmış vatandaşın arasında daldım. Pub fırsattan istifade sokağa yayılmış, kalabalığa hizmette sınır tanımıyor. Ahali içecek sırasında kuyruk. Dedim ya, aynı festival yeri. Geleneklere uyarak kuyruğa girdim. Geleneklere uyarak “pint”ımı aldım, sahilde sağa sola bakıp benim gibi gözleme gelmiş başka şaşkınlarla muhabbet ederek yürümeye başladım.
Bu yıl iki ezeli rakip yani iki önemli üniversitenin kürek takımları 164’üncü kez yarıştı. Bugüne kadar Cambridge 83, Oxford 80 kez kazanmış. Erkeklerden önce kadın takımları yarışıyor. Kadınlarda da Cambdridge farkı açmış. 43’e 30.
Yarış Thames Nehri’nin batı bölümünde Putney’deki Putney Köprüsü’nden başlıyor, Chiswick’teki Chiswick Köprüsü önünde bitiyor. Toplam parkur 6779 metre (4 mil 374 yarda). Yarışları nehir kıyısındaki parklar ve yürüme yollarından bu yıl yaklaşık 300 bin kişinin izlediği açıklandı.
Halk muhabbetten pazar pikniğinden memnun. Ama galiba en keyifli olanlar evleri nehir kıyısında olanlar. Boğaz’ın tırnağı olamaz tabii ama çamurlu ve bulanık da olsa bir su kenarında evi olmak her yerde önemli bir ayrıcalık. Thames’e bakan evi olanlar bahçeye eşi dostu çağırmış nezih ortamlarda takılıyor, bize yani bahçe duvarına oturmuş halka ve ardımızdaki nehre bakıyorlar. Biz de onlara baktık kadehlerimizi centilmenlik ruhunun kazanması için kaldırdık.
İşte tam o sırada bu 300 bin kişinin benim çevremde buluna birkaç bininden homurtular yükseldi. Ses iyice artınca muhabbeti kesip sahile yanaştık. Tekneler göründü. Sanki at yarışındayız, önümüzden geçerlerken bir bağırtı, bir kıyamet.
Telefonumda bir iki sarsıntılı finiş anı görüntüsü, üç beş acemice fotoğraf, bolca Whatsapp geyiği, kulağımda “Yürü be Cambridge!” çığlıkları işte evime dönüyorum. İngiltere şartlarında şahane bir bahar günü geçirmekten mutluyum. Köprüyü geçtim, sahilde birbirini kutlayan takımlara, nehrin iki yakasındaki kürek kulüplerinin genç sporcularının heyecanına tanık olarak yürürken bir dostumun gönderdiği dizenin fena halde dilime takıldığını fark ettim: “Londra’da Thames’te çekersin kürek, Brexit’e dayanmaz ki bu yürek, Hadi gelin Avrupa Birliği’ne geri dönek, ne güzeldir İngilizlik.”