Evin önünde park yeri bulunca sevinçten bir hafta işe otobüsle, metroyla giden milletiz. “O kadar güzel yer buldum ki kıyamadım sabah arabayı çıkaramadım. Biraz daha dursun.” Size hiç olmadı mı? Bana oluyor.
Sabahları yanından geçip, “Nasıl da güzel park ettim” diye bakarsın şöyle sağından solundan arabanın. Onun tadı hiçbir şeyde yok. Tam o sırada bir münasebetsiz mütecaviz gelir. Bu tatlı hayal âlemini yıkmaya ant içmiştir:
“Pardon çıkıyor musunuz?”
Seni çakal seni. Bu güzel yeri bırakır mıyım ben sana hiç? “Hayır” dersin keyifle. Yorgun ama muzaffer savaşçının gururlu sesidir o.
Ha bire aç kapa bagajı, bir şey alacakmış gibi arka koltuğa uzan, sileceklerle oyna, torpidoyu yokla, orasını burasını kurcala. Gelip sorarlar: “Çıkacak mısınız?”. “Hayır.” Bir keyif, bir tatlı sıcaklık: “Bugün de metrobüsle geçeyim ben. Buna değer.”
“Çıkıyor musunuz?” sanıldığından karmaşık bir soru. Sizi ikilemlere, zor kararlara, önemli süreçlere, dönemeçlere sevk edecek bir soru. Verilen yanıtın hayatınızda sonuçları olacak. Telaşa sürükleyecek, iki ayağınızı bir pabuca sokacak, çıldırtıcı bir soru.
Arabanın yanına daha varmadan sizi bulur. Yürüyüşünüz, her haliniz sizi ele verir, az sonra çıkacaksınız siz. Araba yanaşır: “Çıkıyor musunuz?” Evet dediğiniz anda kum saati döner. Cümle bitmeden dörtlüler yanmış trafik tıkanmıştır. Henüz yolun kenarında arabasının kilidini dahi açmamış siz tıkamaktasınız yolu. Bütün sabırsız gözler üzerinizde. Paltomu çıkarıp arkaya atacağım, bagaja bir şey koyacağım, birini bekliyorum, çocuk arabası bagaja sığmadı falan bunlar önemli değil. Dörtlüler yanıyor. Trafik kilit. Kornalara basılıyor. Artık bozamayacağınız bir anlaşmanın tarafısınız. Tutmakla yükümlü olduğunuz bir taahhütte bulundunuz siz topluma.
Bir defasında elimdeki kahveyi koltuğa döktüm. Bir diğerinde ceketimi çıkarırken telefonu arabanın üzerine koyduğumu unuttum. Telaştan kapıyı çarpıp gaza bastım. Gitti telefon.
“Çıkacak mısınız?” Çıkacağım yokken boş bulundum çıktım. Yarım saat dönüp durdum bizimkileri beklerken. Arıyorlar “Nerdesin?”. “Çıktım”. “Neden?” “Çıkıyor musunuz?” diye sordular.”
Bir keresinde evet dedim ama bizim ufaklık huysuzlandı arabaya bir türlü binmek istemedi. Bekleyen iki kadından azar işittim. “Bu kadar da olmaz. Terbiyesiz!”
“Çıkıyor musunuz” sorusuna evet yanıtını verdikten sonra kaç saniye geçmesi normal? Yasalarda ve uluslararası sözleşmelerde bu meseleyi düzenleyen bir madde var mıdır?
“Çıkıyor musunuz?” sorusuna anlamlı yanıtlar arıyorum.
Çıkıyor musunuz? “Daha sabah kahvemi bile içmedim ben.”
Çıkıyor musunuz? “Henüz değerlendirme aşamasındayım.”
Çıkıyor musunuz? “Ben buradan geçiyordum sadece.”
Çıkıyor musunuz? “Bugün değil.”
Çıkıyor musunuz? “Birini bekliyorum.”
Çıkıyor musunuz? “Arabada yaşıyorum ben.”
İşte böyle değerli okurlar, halkımız gündemi takip ettiğinden bu tip günlük sorunlar sahipsiz kaldı, onlarla da ben ilgileniyorum.