Çevresinde olan biteni anlamak isteyen birinin bakacağı yerin günlük siyasi yorumlar değil siyaset dışı yazılar olduğunu savunanlardanım.
Siyasetin iyiden iyiye ısındığı dönemlerde siyaset dışı yazıların, sanılanın aksine daha fazla ilgi görmesinin pek çok nedeni var. Bunlardan en basiti, artık aynı şeyleri konuşup okumaktan bıkan insanların, hayatta başka konular, keyifler olduğunu hatırlaması.
İşin içinde illa “keyif” olması şart değil. Hayatta başka sorunlar, krizler var çözülmeyi bekleyen. Siyasetten daha az önemli değiller. Acı tatlı bir sürü deneyim ve öğrenecek şey var. Bazen bunları okumak, paylaşmak bile tekrarlana tekrarlana suyu çıkmış, çoğu zaman yanlış çıkan ve kullanım süreleri birkaç saat bile sürmeyen siyasi yorumları, lafları, saptamaları okumaktan daha fazla hitap ediyor insana.
Geçmişi anlamaya çalıştığımda on yıl, yirmi yıl, otuz, elli, yetmiş yıl önce yazılmış köşe yazılarına bakmayı severim. Bunlar arasında size o dönem hakkında en doğru ve çarpıcı bilgileri verenler, o güne has siyasi değerlendirmelerle dolu olanlar değil, siyaset dışı konularda kaleme alınmış yazılardaki detaylar ve hikâyelerdir. Falih Rıfkı’nın, Peyami Safa’nın köşe yazılarına hatta Ahmet Rasim’in 1900’lerin ilk çeyreğindeki yeme içme yazılarına baktığınızda bulacağınız detaylar o dönemin insanı, zamanın ruhu hakkında daha doğru bilgiler sunar. Bu bilgiler paha biçilmezdir.
Buna rağmen biliyorum. Son 10-15 yılda bizde tabiri caizse “siyaset yazmayanı dövüyorlar”. Siyaset yazmazsanız da karşılaştığınız tepkiler şunun gibi şeyler:
“Abi Allah başka dert vermesin. Yazacak bunu mu buldun?”
“Millet aç aç!”
“Sen ayda mı yaşıyorsun?”
“Halktan bu kadar kopuk olmayı nasıl başarıyorsun?”
23 Haziran pazar akşamı saat 19.00 civarı İstanbul seçimlerinin sonucu belli olduktan sonra pek çok insanda (kimi, hangi partiyi desteklerse desteklesin) bir rahatlama, bir ferahlama oldu. İyi kötü bir sınav verildi ve bu sınavdan halk büyük bir başarıyla çıktı.
Kazanan da kaybeden de üzerinden bir yük kalkmış gibi hissediyor. Üç beş koyu taraftardan, kişisel çıkar peşinde koşan militandan fanatikten söz etmiyorum. Sade vatandaştan söz ediyorum. “Demokrasi sınavı başarıyla verildi” deniyor. Katılıyorum. Halkımız seçim yapmayı, iradesini ortaya koymayı sever. Bundan asla vazgeçmez.
Bununla birlikte şu soruyu sorduğumuz günlerdeyiz: “Biz önceden n’apıyorduk, nerede kalmıştık?”
Biri Twitter’da şöyle yazmış: “Artık eve dönüp bakabilirim, bakalım yaşıyor muyum?”
Biraz normalleşme, sıradan alışkanlıklara dönme zamanı gelsin ister gönül. Hayata tek pencereden, günlük siyasetin dar penceresinden baktığınızda karşınızdaki, yanınızdaki çevrenizdeki insanlar şu veya bu partinin iflah olmaz taraftarı olarak görünüyor. Halbuki başka pencereden bakınca ne zenginlikler var keşfedecek. İnsan iki üç siyasi partiden fazlasıdır. Bunu anlayacağız umarım.
Herkese “sıradan” bir hayat diliyorum. Hep beraber dönüp bakalım biz n’apıyorduk, nasıl insanlardık? Bakın bakalım evde misiniz? İyi misiniz? Yaşıyor musunuz?