Atalarımız ne güzel söylemiş. Nerede çokluk, orada... Sıkıntı. Böyle miydi? Değildi ama bugün olsa böyle ifade edilirdi. Sıkıntı! Sıkıntı bizim milli “euphemism”imiz ne de olsa. ‘Euphemism’in Türkçe karşılığı ‘hüsnütabir’miş. Tam anlaşılmıyor. Kısaca anlatmak gerekirse, “b.k’ yerine ‘pislik’ ya da “dışkı” derseniz işte bu euphemism oluyor. Ya da hiç uğraşmayın, bütün pis kelimelerin yerine “sıkıntı” koyun olsun bitsin.
Hep Türkiye’de olacak değil ya “sıkıntı” bazen İngiltere’de de oluyor. Şu ara en önemli konu kalabalık. Sıcaklık her türlü normalin üzerinde seyrediyor. İki haftadır 35 dereceleri görüyor İngiltere ki komşular ve tanıdıklarla konuştuğumuzda bunun kıyamet alameti olduğu konusunda herkes hemfikir.
Pandemi artı sıcaklar eşittir aşırı derecede kalabalık sahiller. Aşırı derecede kalabalık sahiller eşittir yükselen hastalık rakamları. Böyle bir döngü.
Şu anda herkes hastalık tamamen geçmiş gibi davranmaya başladı. Yurt dışına gidişler henüz tam anlamıyla başlamadığından İngilizler evlerinde tatil imkânlarını zorluyor ve işte sonuç fotoğraflardaki gibi.
İngiltere’nin güney sahilleri Londralıların klasik sayfiye yerleri ama hiçbir zaman bu kadar kalabalık olmuyorlar. Çünkü İngilizler için yurt dışı tatil hem daha hesaplı hem daha eğlenceli. Kimse İspanya dururken Bournemouth’a gitmiyor normal şartlarda. Kitleler halinde İspanya, Yunanistan, Türkiye sahillerine akın eden İngilizler bu yıl evlerinde kalınca dengeler bozuldu. Sahillerin bu kadar insanı kaldırmadığı ortaya çıktı.
Bournemouth, Chrischurch, Poole belediyeleri durumu kontrol edemiyoruz diyerek olağanüstü durum ilan ettiler. Türkiye’de Tekirdağ hattında ya da Kuzey Ege, Marmaris veya Antalya’da sıradan bir halk plajı manzarası burada olağanüstü durum. Elbette asıl endişe hastalığın tekrar yayılacak ortamı bulması ve meşhur ikinci dalganın sinsice geliyor olmasından duyulan endişe.
İngiltere eve kapanmadan önce bir hafta sonu Brighton’a gitmiştim. Bomboş kumsal, dalgalar, sahilden içerilere doğru pub’lar, kafelerle tam bir
tatil kasabası ancak şu anda kumsal ve deniz insan kafasından görünmüyor. Kovid tehlikesi olmasa dahi içinde bulunmak isteyeceğiniz bir manzara değil.
Kalabalık ve aşırı nüfus her yerde en büyük problem. Bu insanlardan geriye o kadar büyük bir pislik kaldı ki insanlar şokta. Çöpleri toplama gönüllüleri fazla mesai yapıyor, herkes naylon poşet, yiyecek ambalajı, içecek kutuları ve benzeri çöpleri topluyor. Benim yaşadığım küçük kasabadaki parkta bile hafta sonu adım atacak yer yoktu. Park yeri tartışmaları, “Arkadaşım uzakta dursanıza, mesafeyi koruyalım” gerginlikleri, geride bırakılan çöp dağları... Bir hafta sonunda park Moda sahiline döndü. Otların arası izmarit dolu. Muhtelif naylon ambalajlar, kırık şişeler her yerde.
Bu kadar insan bu kadar alanda tatil yapmaya kalktığında sonuç her yerde aynı. Bunu anlamış oldum ben kendi adıma. 2019’da Birleşik Krallık vatandaşlarının 72 milyon yurt dışı seyahati gerçekleştirdiği kayıtlarda var. 66 milyonluk bir ülkede neredeyse herkesin yurt dışı tatiline çıktığını düşünebiliriz. Bu sene bu sayı herhalde sıfıra yakın. Sonuçsa, işte aşırı kalabalık tatil beldeleri, kaos ve çöp dağları...
Türkiye’de pasaport sahiplik oranı yüzde 10. Yani “Bize her yıl pandemi” gibi bir durum. Ne yaparsanız yapın, aşırı kalabalığı yönetmenin medeni bir yolu yok gibi duruyor. Şey oluyor, şey... Neydi? Sıkıntı.