Amerikalı şarkıcı, besteci Sharon Van Etten son albümü “Remind Me Tomorrow”u ve "The OA" dizisindeki rolünü anlatırken konu anne olmaya da geldi.
Londra’nın hip otellerinden The Ace Hotel’in lobisindeki uzun büyük masanın etrafında 30 kadar bilgisayar açık, kulaklıklar takılmış gözler ekranda. Otel lobisi değil sanki NASA kontrol merkezi. Az sonra uzaya mekik gönderecekler…
Ama hayır, sıradan bir günmüş. Bloggerlar ve online iş güç erbabı burada çalışmayı seviyormuş. Çok gözde bir yermiş bu lobi. Londra’nın özellikle Türklerin pek sevdiğini anladığım Shoreditch bölgesinin kerametine ben henüz vakıf olamasam da ortam güzel hakikaten. Bir gentrification atmosferi, bir post hipsterlık sokaklara yayılmış. Otelin kapısından girip lobiye kadar ulaşmış. Sharon Van Etten’ı bekliyoruz. Önceki gün Roundhouse’da şahane bir konser verdi, benimle görüştükten sonra Amsterdam’a uçacak. Avrupa’nın hemen ardından ABD’de turnesine devam edecek. Ocakta yayınlanan yeni albümü bir öncekinden beş yıl sonra geldi. Arada psikoloji eğitimini devam ettirdi, anne oldu. “Strange Weather” adlı film için müzik besteledi. Netflix’te merak edilen ikinci sezonu gösterime giren ve dünya çapında kendine has bir hayran kitlesi yaratan “The OA” dizisinde oynadı. Ve elbette bütün bu süre zarfında besteler yaptı ve albümünü kaydetti. Karşıdan sempatik bir gülüşle bize doğru yürüyen bu ufak tefek kırılgan mütevazı görünüşlü kadın için hiç de az iş değil.
Van Etten ile karşılıklı oturduğumuzda konu Türkiye’ye geldi. 2012’de Küçükçiftlik Park’a gelmişti. “Şimdi nasıl oralar, gelinir mi Türkiye’ye konsere” diye sordu. “Gelinir tabii çok da güzel iyi gelinir” gibisinden bayağı konuştum değerli okurlar. Umarım Van Etten tekrar gelme fırsatı bulur. Biraz havadan sudan bahsettik ve bana ayrlan sürede düğmeye bastım.
The OA’ye nasıl bulaştın?
Dizinin casting yönetmeni beni 2013’te açılış grubu olduğum Nick Cave turnesinde bir konserde izlemiş. Yıllar sonra dizi için Rachel karakterini canlandıracak birisini ararlarken benim adım bir şekilde gündeme gelmiş.
Bu senin ilk oyunculuk deneyimin mi?
Lisede müzikallerde oynamıştım ama evet bu ilk deneyimim. Daha önce bunun gibi bir şey yapmadım hiç.
En zor kısmı neydi senin için?
Müzik yaptığında olabildiğince kendin olmaya çalışırken oyunculuk yaptığında bir başkası olmaya uğraşıyorsun. Üstelik, bana hayli garip gelen bu durumla başa çıkmaya çalışırken etrafım bir sürü gerçek oyuncuyla çevriliydi. Kendimi çaresiz, savunmasız, yabancı hissettiğim zamanlar oldu. Ama herkes çok anlayışlı ve cesaret verici davrandı. Bu benim için yepyeni bir dünya açıkçası.
Seni müzisyen olarak tanıyor muydu oyuncular?
Açıkçası bunu bilmiyorum. Brit (Marling) sonradan hayranım oldu ama daha önce beni dinlemiş miydi emin değilim. Zal (Batmanglji, dizinin prodüktörü) elbette biliyordu benden zaten dizide kullanılmak üzere bir şarkı yazmamı istemişti. Karakterimi ve şarkılarımın doğasını da tanıyan birisiydi.
Oyunculuğu sevdin mi?
Evet. Ama hayatımda buna yer bulabilir miyim şu anda bilmiyorum. Öğrenimime devam etmem gerekiyor. Müzik ve yaptığım diğer şeyler zamanımı alıyor. Oyunculuk zaman isteyen bir şey. Ben o alanda henüz yeteri kadar kalıp bana ne getirip ne götüreceğini keşfedemedim. Ama ilginç olduğu ve benim de ilgilendiğim kesin.
Psikoloji eğitimi alıyorsun. Biraz bahseder misin?
Bütün işlerim arasında evet psikoloji okuyorum ve bunu önemsiyorum. 38 yaşındayım, 50’ye geldiğimde terapist olmayı planlıyorum. Müzik okuldan önce yapmaya başladığım bir şey olduğundan okulu müzik çalışmalarıma uygun zamanlarda devam ettiriyorum. Biraz yavaş ilerliyor. Benim en büyük tutkum insanlara, onlarla duygusal düzeyde bir iletişim kurup geliştirerek yardımcı olabilmek. Özellikle 20’li yaşlarda çok çaresiz olabiliyorsun. Kim olduğunu bilmiyorsun devamlı bir arayış içindesin, dünyayı tanımak, bağımsızlığını kazanmak istiyorsun. Ben özellikle bu yaşla ilgiliyim.
Bütün bunlar şarkılarını yazarken seni nasıl etkiliyor?
Şarkı yazarken bütün etkileşimlerden ve dış dünyada dikkatimi dağıtacak şeylerden uzaklaşmayı seviyorum. Yazdığım şeyleri daha sonra okuyup değerlendirmeye çalışıyorum. O an hiçbir şey ifade etmeyebiliyorlar, ama bazen bir bazen iki yıl sonra dönüp okuduğumda onlardan güzel bir şarkı yapabiliyorum.
Albümün kapağı için seçtiğin fotoğraf bize ne anlatıyor?
Katherine Dieckmann’ın “Strange Weather” adlı filminin orijinal müziğini yazdım. Bu tip bir çalışmaya ilk kez girdim ve bu süreçte Katherine ile tanışıp arkadaş oldum. Aynı dönemde hamileydim. Bana tavsiyeler verdi, çok yardımcı oldu. Benim gibi New York’ta yaşayan pek çok işi bir arada yapmaya çalışan bir anneydi. İki çocuğa bakmanın yanında film çekiyor, Columbia Üniversitesi’nde ders veriyor. Kocası da fotoğrafçı ve aynı şekilde yoğun biri. Bana iki çocukla bütün bu hayatı nasıl sürdürdüğünü, bunu mümkün olduğunu anlattı. Benim gibi pek çok şeyi bir arada yapmaya çalışan bir anne için bu cesaret vericiydi. Onu izlemek, çocuklarıyla ilişkisini gözlemlemek bana çok şey öğretti. Hamilelik dönemimde rol modelimdi. Kapak fotoğrafını bana o göstermişti. Gözgöze geldiğimizde “merak etme halledeceksin” dedi. Bu bana güç veren şeylerden biriydi. (Kapakta Katherine Dieckmann’ın iki çocuğu hayli dağınık bir odada görülüyor.)
Sen nasıl beceriyorsun?
Dönem dönem odaklandığım şeyleri değiştirerek yapabiliyorum. Her şeyi aynı anda yapmaya çalışmıyorum zaten bu mümkün olmuyor. Okul zamanı okula, turne zamanı turneye odaklanıyorum. Çekimler varsa kafamı boşaltıp rolüme odaklanıyorum. Zaten bu yüzden 50 yaşında terapist olmak istediğimi söyledim. Daha önce yapmam gereken şeyler var. Ama bu kolay olmuyor. Şu an taşınma sürecindeyim. Los Angeles’a gidiyorum. Kendime orada yeni bir okul bulmam gerekiyor. Ama yazın turnede olacağım ve evimi taşımam gerekecek.
New York’u terk etmek zor mu?
New Jersey’de büyüdüm. 15 yıldır New York’ta yaşıyorum. Çok seviyorum ama daha fazla sürdüremiyorum. Tek odalı bir evde yaşıyorum. Çocuğum dolapta uyuyor. Tamam şehirde yaşamak harika, metropoller çok güzel, ben de her zaman böyle ortamlarda yaşadım bunun anlamını biliyorum. Bu hayat tarzı beni her anlamda besledi. Ama daha fazla sürdüremiyorum.
Albümün müzikal açıdan nasıl değerlendiriyorsun, daha az gitar, daha çok synthesizer kullandığını ve yeni bir sound’a doğru savrulduğunu ifade eden eleştiriler okudum. Katılıyor musun?
“Strange Weather” filmi için yazdığım müzik gitar odaklıydı. O dönem çok fazla bununla yatıp kalktım ve ardından kendimi biraz dinlendirmek istedim. Keyboard bu yüzden iyi geldi, gitardan biraz uzaklaşmak hoşuma gitti. Stüdyoda bir Hammond org vardı ve inanılmaz bir ses sahip bu enstrüman. Şarkıları böyle bir ortamda kaydettim ve daha sonra gerekli gördüğüm yerlerde gitarları ekledim. Albümü 20 gün gibi bir sürede kaydettik.
Yeni prodüktörün John Congleton’ın etkisi ne kadar?
Portishead, Suicide, Nick Cave’in “Skeleton Tree” albümü. Bunlar benim müzikal referanslarımdı. Bu çerçevede çalışıldı. Birlikte çok dikkatli ve çok da hızlı bir şekilde kaydettik albümü.
Röportaj yaptığım bir müzisyen mutsuz olduğunda şarkı yazabilirsin, her şey yolunda giderken yazılmıyor demişti. Ne düşünüyorsun?
Mutsuz muyum emin değilim. Sanırım duygularım daha karşık. Çok yönlü. Mutlu olmak ya da kırık bir kalp arasında çok başka seviyeler var.
Sana şarkı yazdıran şey nedir?
Tamamen gününe göre değişiyor. Her şeyin yolunda gittiği, her şeyden emin olduğun zamanlar ve hiçbir şeyden emin olamadığın güvensizlik anları birbirini izliyor. Her iki şekilde de söyleyecek cümleler bulabiliyorum. Bir keresinde partnerim için bir şarkı yazmaya başladım. Daha doğrusu öyle sanıyordum. Sonra fark ettim ki aslında bu şarkı oğlumla ilgili. Yeni doğmuştu, sezaryenden sonra yatıyordum o da kucağımdaydı. Bir anda ilerde nasıl biri olacak, kim olacak, nelerden hoşlanacak, nelerin peşinde tutkuyla koşacak bunları düşünmeye başladım. Acaba onun için iyi bir rol modeli miyim, örnek bir ebeveyn olabilecek miyim? Duygular birbirini tetikledi ve kendimi başka bir yerde buldum. Şarkılarımı çoğu zaman bu şekilde birbirini kovalayan düşüncelerimin peşinde koşarak yazıyorum.