Gene olmamış, bir tribute albüm daha orijinalliği ve başarıyı ıskalamış. Cem Karaca şarkılarını yeni nesillere aktarma gibi güzel bir niyetle çıkılan yolda klişeler duvarına toslanmış.
Cem Karaca’yı genç nesillere tanıtmak güzel bir niyet. Her ne kadar gençler Cem Karaca şarkılarını zaten Cem Karaca’nın sesinden dinliyor ve seviyorsa da, niyet güzel. Müzik dünyası cover’ı orijinalinden daha çok sevilen ve tanınan şarkılarla dolu. Mesela Kurt Cobain’den “The Man Who Sold The World”ü dinleyen biri bu şarkının David Bowie’ye ait olduğunu öğrenince, Bowie’yi araştırmaya başlayıp bir sürü güzel albüme ve bir dönemin müzikal zenginliğine ulaşabilir. Bir Guns N’ Roses hayranı “Knockin’ On Heaven’s Door”un Bob Dylan’a ait olduğunu öğrenince ‘60’ları eşelemeye başlayıp kendini müthiş bir müzikal okyanusta yelkenleri şişmiş bir uskunada bulabilir.
Bu bahsettiğim türde cover’lar, orijinallerini yüceltir. Şarkıyı tanıtır, yazarını bestecisini merak ettirirler. Cover şarkıların önemli misyonu budur. Genç kuşaklara tanıtmak bu şekilde gerçekleşir. Üstadlara, sizden önceki büyük müzisyenlere hizmet böyle olursa anlamlı olur. Bizim covercılığımız ise şarkıların ve bestecisinin şöhretine, tanınırlığına ve kalplerdeki yerine taliptir. Kimse genç bir sanatçının cover’ını dinleyip “Bu şarkıyı bu sanatçı sayesinde ilk kez duydum ne güzelmiş” demez. Cover için seçilen şarkılar zaten bilinen ve şöhretli şarkılar olduklarından halk da dese dese ancak “Güzelim şarkıyı berbat etmişler” der.
Daha da ağırlaştırmış
Cem Karaca cover albümü “Merhaba Gençler”, içinde cesur denemeler, başarılı yorumlar ve eminim çok da emek olmasına rağmen bütün işi Cem Karaca’ya yıktığı için başarıyı ıskalıyor. Mesela albümün açılış şarkısı “Sen de Başını Alıp Gitme Ne Olur”, bu yüzden hiç olmamış. Sıla şarkının zaten ağır olan temasını daha da ağırlaştırmayı tercih etmiş. Bu iyi bir fikir değil. Çünkü Cem Karaca’yla girişilen bir dramatik vokal yarışını her zaman Cem Karaca kazanır. Üstelik bu yarışı şiir müsameresi havasında klişelere dayanarak yaparsanız kabahatiniz daha da büyük olur. Cem Karaca şarkılarının orijinallerine düzenlemeler açısından kefil olunamaz. Karaca’nın olağanüstü vokali ve yorumu hariç müzikler çoğu zaman sıradandır. Dolayısıyla Cem Karaca cover’layan biri düzenlemeye ve sound’a odaklanmalıdır. Bu albümde bir iki yer dışında göremiyoruz bu anlayışı. Can Bonomo, KÖK, Kolpa, Yüksek Sadakat şarkılarında bu kaygıyı ve çabayı görebildim. Başarılı da buldum. Ama albümün kalanı maalesef zayıf.
Albümde sanatçılar kayıtlarını kendi prodüktörleriyle yapmışlar. Bu aslında çok önemli bir avantajken nedense sonuçlara yansımamış. “Tamirci Çırağı” çok özel, duygu yüklü bir şarkı. Bir işçi çocuğu anlatıyor. Ve bunu yaparken şarkının yazıldığı yılları ve ortamı düşünürseniz sadece bir kişiyi değil bir sınıfı anlatıyor. Teoman’ın vokali daha iyi olabilirdi. Tahminim, tek bir vokal kayıt alıp geçmişler.
Enerjiyi veremiyor
Oyuncu Fırat Tanış’ın seslendirdiği “Sevda Kuşun Kanadında”nın orijinal versiyonu çok sıradan bir düzenlemeye sahip. Bu şarkıya Ege sahilleri havası vermek iyi bir fikir. Ama Tanış’ın da vokali bu yorumu tamamlamaya yetmiyor. Açıkçası albüm kapağında Haluk Levent’i görünce işte tarzı Cem Karaca’yı yorumlamaya uygun biri diye düşündüm. Ama Levent bu ortayı gole çevirememiş. Şarkıya ihtiyacı olan enerjiyi veremiyor. Halil Sezai ve Sansar Salvo cesur bir yorum yapmışlar. Neşeli bir armoniye sahip bu dans şarkısını reggae beat’leriyle ele amışlar. Derli toplu. Mehmet Erdem “Islak Islak”ı yorumlamış. Bana kalırsa bu şarkıyı nasıl ele alacağını nasıl söylemesi gerektiğini hiç düşünmemiş. Geldiği gibi söylemiş. Bu düşüncenin işe yaradığı olmuştur elbette, ama bu defa olmamış. Bu şarkının rock tonlarında söylenmiş destansı (epik) bir halk türküsü havası vardır. Erdem’in arabesk yorumu, ne sound ne ruh olarak hiç yakışmamış. Bu şarkı “ezik” bir şarkı değil ki, aksine isyan eden başkaldıran bir şarkı, neden o şekilde söylensin?
Kolpa’nın yorumu içten ve dürüst. Başarılı bulduğum yanı, derli toplu, ne yaptığını bilen bir iş olması. Kafası karışık değil, o yüzden kulaklarımıza da iyi geliyor. En derli toplu yorumlardan biri de Can Bonomo’nun “Namus Belası” yorumu. Düzenlemeye odaklı, şarkının armonik yapısını çoğaltıp geliştirmeye yönelik hareketler görüyoruz. Bonomo’nun sesi de yakışmış. “Ceviz Ağacı” Yüksek Sadakat’in elinde klasik bir rock şarkısı haline gelmiş. Şarkının enerjisi hiç kaybolmamış. Başarılı işlerden biri. Sadakat’in eski vokallerinden Cemil Demirbakan da bir yorumla katılıyor (Kara Bahtım). Dramatik rock vokaller üzerine gittiğinizde ne yaparsanız yapın zaten Cem Karaca’dan çok uzaklaşmış, ona ters düşmüş olmuyorsunuz.
Gökcan Sanlıman “Sakın Dönme”yi romantik bir şarkı yapmış. İşi üstesinden gelebileceği sulara çekmiş. Doğru tercih. Albümün sürprizi herhalde KÖK’tür. Bu progresif rock ekibi “Bindik Bir Alamete” adlı hem söz hem müzik açısından hayli progresif şarkıyı ele alıyor. “Bindik Bir Alamete” saykodelik altyapısıyla orijinal haliyle de yeteri kadar ilginç ve avangart bir şarkı zaten. Kök’e uymuş. Albümdeki en sağlam yorumlardan biri. Şevket Çoruh neden şarkı yorumluyor çok anlayamamakla beraber (şarkı söylediğini bilmiyordum), dinleyince neden bu albüme katıldığını anladım. Birçok şarkıcıdan çok daha iyi anlıyor ve aktarıyor Cem Karaca’yı. “Parka”daki çabası takdire değer. Ancak sorunlar da çok. Ben olsam bu projeyi rap’çilerle yapmayı denerdim. Cem Karaca sample’ları ve beat’leriyle oluşturulan altyapılar ve rapçilerin mısraları çok iyi bir sentez olabilirdi.