Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Malt’ın yeni albümü “Arıza”yı takdimimdir



Bugünlerde içinde yalnızlık, sensizlik, karanlık, yürek falan olmayan bir şarkı dinlemek neredeyse imkansız hale geldi. Pop müzikte, fantezide, arabeskte sözler alıp başını gitmiş, alemler kopmuş, mizahsa mizah, damarsa damar. Ama rock’çılar hâlâ “sensizlik yalnızlık” diye klişe üzerine klişe patlatıyor, dost acı söyler.
Malt’ı dinlemek çok hoşuma gitti çünkü bu klişeler bu albümde yok. Cenk Durmazel sürüden ayrılmayı ve kafasına göre takılmayı iyi biliyor. Üstelik işin iyi tarafı bunu kendini kasmadan yapıyor. Adamın doğal hali böyle...
Aşka dair “Evdeymiş” (“Harıl harıl aranırken aşkımız evdeymiş”), ölümle ilgili “Kapıya Yazdır” (“Yazdır bizi de kapıya gelicez yakında oraya”), orta yaşa dair “Önemsiz” (“Önce üzüldüm sonra kızdım şimdi kabullenme zamanı, artık en sevdiğim şey orta yaş bunalımı”) insana kendini dinleten sözler. 10 şarkı var. Bir de albüme adını veren “Arıza”nın piyanolu versiyonunu koymuşlar en sona.
Cenk Durmazel dünyanın en iyi solisti değil ama kendine has tarzı, kişiliği ve yazdığı sözlerle insanı etkilemeyi biliyor.

“İndiragandi” yapmayın, satın alın, kapağı da güzel
Malt grubunun diğer iki üyesi basta
Cenk Turanlı ve gitarist Barış Ertunç
müziği artık sağlam bir şekilde yerli yerine oturtmuşlar. Sound ilk albümden çok daha iyi. Ne yaptığını daha iyi bilen, daha oturmuş bir ekip olmuş Malt.
Üç kişiler. Mehmet Demirdelen albümde davulları çalıyor ama albüm kapağına bakılırsa Malt’a sadece müzisyen olarak katılıyor. Duman yıllarca farklı davulcularla çalıştı, sonunda Cengiz Baysal’ı dördüncü üye olarak kabul etti. Athena hâlâ bu sıkıntıyı yaşıyor. Malt da üç kişide karar kılanlardan. Ve galiba bu yaramış. Bir bildikleri vardır.
Malt’ın “Arıza” albümünün bir diğer dikkat çekici noktası kapağı. Ne yaratıcı olayım diye yardırmaya çalışılmış ne de klişeye girilmiş. Kocaman bir masanın üzerindeki detaylar, kitapçıkta şarkıların arka taraflarına anlamlarına göre yerleştirilmiş. Görmeniz lazım, güzel kapak yapmışlar. İndiragandi yapmayın albümü satın alın. Ya da yapın ne yapıyorsanız ama albümü de alın mutlaka... Umarım konserler bir an önce başlar. Daha çok tanınmayı hak ediyor Malt...
Haberin Devamı



İtiraf ediyorum
-“Poşet”i dinledim, Serdar Ortaç yine yapmış yapacağını dedim. Rap’ten göbek havasına, “eller havaya”dan damara ne ararsan var. Şarkıda bir sürü bölüm var, geç geç bitmiyor, Iron Maiden sanki mübarek. Zurnayı basmış, kemanlar var ama altta ritim de dıptıs... Daha şarkı başladığında gözümün önüne Çeşme ve Türkbükü’nde dans eden tikiler geldi. İş bitmiştir. Kimse yaz şarkısı yapmaya uğraşmasın.
-İnsanın gittiği her yerde fotoğraf çekme tribine girmesi çok yorucu. Fotoğraf mı çekeceğiz anı mı yaşayacağız. Ben daha yapmam, pes ettim arkadaş. Nereden edindim bu huyu?
-Brighton’da bir vejetaryen restoranında yemek yedim ve beğendim. Foods For Friends isimli restoran burada açılsın, ben vejetaryen olurum.
-Groove Armada’nın Saint Saviour isimli bir solisti var. Her eve her gruba lazım. Efes Pilsen One Love’a da gelecek. Takibe alın.


Lipton reklamındaki adam Lalo Schifrin değil!
Lalo Schifrin en sevdiğim, en takdir ettiğim müzik adamlarından biri. “Görevimiz Tehlike”nin müziği en tanınmış eseri. Steve McQueen’li “Bullet”,“Jaws”, “Starsky ve Hutch”,“Enter the Dragon”, “King Kong”... Daha sayayım mı? Ayrıca Arjantin doğumlu Schifrin’in bossa nova ve caz albümleri mükemmel ötesidir. Sorun ne diyeceksiniz?
Sorun şu: Bugünlerde televizyonlarda sıkça gösterilen bir Lipton reklamı var. Bu reklamda Lalo Schifrin, Lipton içerek beste yapıyor gibi bir sahne gösteriliyor. Ama bu çok yanıltıcı bir reklam. Çünkü orada gördüğümüz genç adam Lalo Schifrin değil, onu canlandıran bir oyuncu. Schifrin 1932 doğumlu. Bugün 78 yaşında. Reklamda adamın 50 yıl önce beste yaparken Lipton içtiği canlandırılıyormuş başka bir oyuncu tarafından falan... Ölme eşeğim ölme...
Bu Elvis Presley değil ki insanlar gerçek olmadığını şak diye anlasın. Reklam basbayağı yanıltıcı. Benim Lipton’a önerim şu: Bu yanıltıcı reklama bütçe ayıracaklarına Lalo Schifrin’i seneye orkestrasıyla İstanbul’a getirmeye bütçe ayırsınlar. Herkes Schifrin’i tanısın, memleket konser görsün. Daha iyi reklam var mı?
Mutlaka dinleyin: Lalo Schifrin, “Piano Strings and Bossa Nova”(1962)