Madonna’nın yeni albümü Madame X, geçen hafta piyasaya çıktı. Bu albüm vesilesiyle Madonna gene gündemde ama müziği pek konuşulmuyor. Konu yaş. Madonna albüm çıkmadan verdiği röportajlarda kendisine uygulanan yaş ayrımcılığından söz ediyordu. Yaş ayrımcılığı şu demek, kişiyi, kişileri yaşıyla damgalamak, nitelemek, tanımlamak, yaşıyla ilgili ön yargılar ve klişeler çerçevesinde değerlendirmek.
Madonna bu konuyu kendisine hayatı boyunca getirilen eleştirilerin geldiği son aşama olarak nitelendiriyor. Şöyle demiş bir röportajında:
“İnsanlar şu veya bu şekilde beni hep susturmaya çalıştı. Yeterince güzel değilsin, yeterince iyi şarkı söylemiyorsun, yeterince yetenekli değilsin, yeterince evli (!) değilsin... Şimdi de yeterince genç olmamakla suçlanıyorum. Yaş ayırımcılığıyla mücadele ediyorum. 60 yaşındayım diye cezalandırılıyorum.”
Madonna’nın demeye çalıştığı, ben hayatım boyunca pek çok konuda tabuları yıktım, öncü oldum, şimdi de ageism’le, “yaş ayrımcılığı”yla mücadele ediyorum.
Madonna haklı. Çünkü çağımızla birlikte gelip kapıya dayanan yeni kavramlardan biri yaş ayrımcılığı ve yaş meselesi. İnsanlar artık daha uzun ve sağlıklı yaşıyor. Hayatları boyunca pek çok kez, bırakın işi, kariyer değiştiriyor. Bunu da emekli olunca kafe açmak ya da “Eski CEO şarap üretti” diye algılamayın. Eskiden insanların dede sayıldığı ileri yaşlar bugün sağlıklı hayatlar sürülen yetişkinlik dönemleri olarak algılanıyor. Hayata yeni yaş ve yetişkinlik dönemleri katıldıkça da ezberler bozuluyor.
Madonna 60 yaşında ve isyan ettiği sadece yaş ayrımcılığına dair değil, aynı zamanda bunun kadınlara uygulanmasına da itiraz ediyor. “Erkek olsaydım 60 yaşında olduğum bu kadar yazılıp çizilmeyecekti” diyor, New York Times’a verdiği röportajın “60’ındaki Madonna” başlığıyla çıkmasına gönderme yaparak.
Yaş ayrımcılığı konusu sadece ileri yaşlara özel değil. Birine 60 yaşında olduğu için ezbere ön yargılarla nasıl bakamazsak, 20 yaşında birine de bakamayız. “Ageism” gençlere karşı da sağlıksız ve ön yargılı bir yaklaşım. Bugün büyük uluslararası şirketler artık bu ayırımları çoktan aşıp işe alımlarda ya da ekipler oluştururken kriterlerini farklı parametrelere oturtuyor. Yaş bunlar arasında değil.
Galiba önümüzdeki yıllarda yaş, genç, yaşlı gibi kavramların yeniden tanımlanacağı bir döneme giriyoruz. Hani deriz ya “Akıl yaşta değil başta” diye. İşte biraz oraları tartışıyor dünya...
Not: Madonna hakkında yazdığım yazıyı bu ayki Milliyet Sanat’ta okuyabilirsiniz.
Mini yaz sözlüğü
Nem: Yaz gelince İstanbul başta cennet vatanı içine alan su bulutunun genel adı. Ayrıca buz çözücü, muhabbet başlatıcı (bkz. “sıcaklık önemli değil de nem var...”)
Birkenstock: Türkiye’nin milli yaz “look”unun temel unsuru. Havaların ısındığının resmi olmayan işareti. Leyleklerin gelmesi, Birkenstock’un dolaptan çıkması.
Hararet: Bkz. “Çay iç harareti alır.” Çayın harareti aldığı tek coğrafyaya hoş geldiniz.
Beton sıcağı: İstanbul başta büyük şehirlerimizde görülen, kızgın güneş altında ısınan betonun çevresine yaydığı çok özel bir ısı türümüz. İlaveten Taksim, Eminönü, Mecidiyeköy gibi beton merkezlerimize yerleştirilmiş beton banklara oturarak tadını daha da iyi çıkarabilirsiniz. Güneşte kızmış beton bank keyfi. Çöl sıcakları çok “passé” oldu. Artık beton sıcağı var.
Taksi: Bkz. Klimasızlık. Klimayı açmamak. Klimayı son ana kadar açmamak.
Yaz kokuları: Sadece yaz mevsiminde görülen bazı koku türlerinin genel adı. Pek çok örnek arasında;
a) Terden ıslanmış daha sonra klimada kurumuş gömlek kokusu.
b) İçinde sigara içilmiş, döne döne uyunmuş taksi kokusu. Kızgın güneşi yiyince ekşi/tatlı rayihasını üzerinize salar.
c) Egzoz kokusu. Karbon monoksit kokumuz özellikle şehrin inşaatı bol semtlerinde havadaki tozla karışarak katılaşıyor, elle tutulur gözle görünür bir hal alıyor, kafamıza gözümüze çarpıyor.
Tatil: Uzaklarda birilerinin yaptığı, Instagram’da paylaşılan sanal şey.
Hepimize acil tatiller diliyorum.