Belediyecilik çöp toplamak, pankartla bayram kutlamak demek değil. Hizmet yelpazesini çağa uygun olarak güncellemek lazım. Kadıköy’de bu yönde bir gelişme var...
Başta plazalar cazipti. Plazada çalışmak önemliydi havalıydı. Ardından butik işletmelerle birlikte butik ofisler geldi. Butik butik takılmak da kasınca bu sefer “bilgisayarım neredeyse ofisim orası” furyası başladı. Şezlongtan çalışmanın nimetlerini anlatan yazılar dergileri, hafta sonu eklerini doldurdu. Ama hayat durmaz. Hep yenilik ister. O da sıkmaya başladı. İmdada kafeler yetişti.
Üçüncü nesil kahveciler, artizan ekmekçiler, tatlıcılar, doğal ürünler sunan köşe başı yemekçiler mahalleleri işgal etti ve -evet bildiniz- kafeden çalışma, kafede kitap yazma, kafede toplantı yapma, kafede brain storming dönemi geldi. Plaza ofislerinde çalışanlar bile haftanın belli günleri kafelerde özel odalara ihtiyaç duyunca bu uygulama da başladı. Kafelerde kiralık odalar. Fakat kafelerin de trend eğrisi inişe geçince plazadan şezlonga, oradan kafede prizin yanındaki masaya çökmüş insanlar “ya aslında kendimize ait ufak bir yerimiz olaydı iyiydi” demeye başladılar. Ancak bu trend yolculuğu ve üçüncü nesil mekanlar emlak fiyatlarını artırmıştı. Çıktığınız ofise giremiyordunuz.
Cici ofislerde tutmak için
Mantık ve şartlar “bir araya gelelim” dedirtti. Bir arada olalım, herkes kendi işini yapsın ortak ofis tutalım. Sıradan vatandaş bunu daha düşünürken girişimciler açığı gördü işe el attı. Paylaşımlı ofisler (“coworking” sektörü de diyebiliriz kısaca) enteresan dekorları, tasarım tasarım mobilyaları, yaratıcı mekanlarıyla (telefon kulübesinin içinde ayakta çalışan gördüm) belirdi. Üstelik bu kiralık ofisler plazalardaydı. Özetle plazadan şezlonga geçme arzusu dönüp dolaşıp yine plazalardaki paylaşımlı ofislerde sonlandı. Tek fark, masalar sandalyeler artık daha bir değişik. Kafesin içinde, dev akvaryumun önünde, yarısı kesilmiş arabanın ön koltuğunda falan oturuyorsunuz. Ve evet bilgisayarlarımız da artık biraz daha hafif ve hızlı.
Bugün paylaşımlı ofis, emlak dünyasını kutaracak yenilik haline geldi kimilerine göre. Plazalardan sıkılan ve şezlongta kafede rahat edemeyenler için bu işletmeler fantastik mekanlar ve çalışma ortamları sunuyor. Siz yeter ki çalışın yani.
Fransa’daki WeWork, eskiden Fransa’nın en büyük nükleer enerji santralinin bulunduğu devasa binada çalışma alanları yaratmış (ara not; elalem santrallerini kapatıp ofis yapıyor biz daha yeni açmaya çalışıyoruz). Şirketin değeri 20 milyar dolarmış. Çalışanlara lojistik destek dışında -ki bu sadece hızlı internet değil, mesela burada pek çok yerde olmayan 3D yazıcı var- kültürel etkinlikler muhtelif içeriklerde seminerler de organize ediyormuş. Bunun gibi çok örnek var çünkü ihtiyaç giderek büyüyor. Avrupa ve Amerika’da her gün 160 milyon insan sabah evden çıkıp en yakın kafeye ya da ortak çalışma mekanına gidip bilgisayar açıyor. Bu, bu bölgelerdeki çalışan nüfusun yüzde 30’u demek.
Yeni müşteri bulmak için ideal
Kendi işinin patronu olan, yani tek başına çalışan, düzenli maaş almayan ama yaptığı işe göre parça başı ücretlerle ayakta kalan “kendi kendimin patronuyum” modeli her yıl katlanarak büyüyor. Mesela İngiltere’de 2008’de bu şekilde çalışan 3.8 milyon kişi varmış. Bugün bu sayı 5 milyon.
İşin güzel yanı aynı çalışma mekanını paylaşan insanlar (yani firmalar) birbirleriyle iş yapmaya başlıyor. Yani bu ofisler yeni müşteri bulmak, potansiyel ortaklarla tanışmak için ideal. Büyük firmalar buralarda ofisler kiralıyor çünkü parlak insanları keşfedip kadrolarına almak için çok güzel alanlar bunlar.
İlgi beklenenin üzerinde
Paylaşımlı ofisler Türkiye’de de hayli zamandır var ve İstanbul dışında da hızla yayılıyorlar. Belli ücretler karşılığında kendinize masa, oda, salon kiralayabiliyorsunuz. Şipşak günü birlik ya da uzun süreli olabiliyor anlaşmanız. Her şey esnek.
Peki bu ofislerden bir sürü olsa ve para vermesek, bedava olsa. Nasıl olur? İyi olur. İşte Kadıköy Belediyesi’nin Moda sahilinde açtığı deniz manzaralı coworking mekanı IDEA, böyle bir fikrin ilk adımı. Başkan Aykurt Nuhoğlu bu yeni nesil kamusal mekanı bizzat tanıttı, gezdirdi. Bunun bir örnek proje olduğunu söyledi.
Bu tip mekanlar büyük ihtiyaç, şu anda beklenenin üzerinde bir talep ve ilgi var. Devamı da gelebilir. Neden olmasın? Gidin bir boş vaktinizde oturun, çalışın inceleyin. Çay kahve için, denize bakın. Yanınıza bilgisayarınızı da alın.
Günümüzde yeni kuşağın ihtiyaçlarını doğru okuyan yöneticilerin hayata geçirdiği bu mekan -çok bilinçli, bilgili, enerji dolu bir genç ekip yönetiyor burasını- değerli bir hizmet veriyor. Bunun için de çok büyük ilgi görüyor. Belediyecilik çöpleri toplamak, bez afişle bayram kutlamaktan ibaret değil. Hizmet yelpazesini çağa uygun olarak güncellemek lazım. Bu yönde kafa yoran yöneticiler olması ne güzel.
Humanz, Gorillaz’ın önceki albümleri gibi bir geniş ekip çalışması. Şaka maka Gorillaz dediğimiz 20 yılı deviren bir proje. Damon Albarn’ın kimilerine göre en iyi işi. Jamie Hewlett ile birlikte özenle seçilen konuklarla çalışmaya devam ediyorlar . Vince Staples, De La Soul, Grace Jones, Mavis Staples, Benjamin Clementine, Kelela gibi bir düzine isim. Rap, soul, funk, rock alanlarında hayli başarılı beat’ler. Hiç sıkmayan bir albüm.