AKM, inşasına başlandığı günden itibaren ona gerçek işlevi dışında sembolik başka anlamlar yüklemeyi tercih eden bizler tarafından elbirliğiyle yıkılıyor.
Zaten yıkık döküktü, iskeleti kalmıştı. 10 yıldır kullanılmıyordu. Yıkmaları iyi oluyor.” Bu genel kabul doğru değil. AKM yıkılmak istendiği için bilinçli bir şekilde ölüme terk edildi. Sonunda bakımsızlıktan, ilgisizlikten yıkılacak hale geldi. Onarılamaz durumda değildi. Zamanında makul bir fiyata gerekli bakımları yapılıp yenilenebilirdi. Bu istenmedi.
“Bakımı çok pahalıydı, yıkıp yenisini yapmak daha ucuza geliyor.” Bu bilgi de somut bir hesaba dayanmıyor. Yeni yapılacak projenin de mimarı olacak Murat Tabanlıoğlu onarım için 20 milyon dolarlık bir maliyetten söz etmişti. AKM’nin yerine yeni bina yapmak elbette ki bakımından daha büyük bir maliyet getirecektir.
Kendimizi değerli ve önemli hissederdik
“Eski bina yerine yepyeni modern bina yapıyorlar daha iyi değil mi?” Bu konuda kişisel düşünecemi paylaşmama izin verin. Değil. AKM, yıkıp yenisi yapılacak bir apartman değil, muhafaza edilecek bir mimari eserdi. Bir kültürel anıttı. İçinde anılar barındırmış, toplumsal bellekte yeri olan, İstanbulluların duygusal açıdan bağlı olduğu bir mekandı. İstanbul’un önemli bir sembolüydü.
“AKM’nin yıkılmasını istemeyenler İstanbul’un modern bir salona kavuşmasını engelledi.” İstanbul’da modern bir opera binası yapılacak yüzlerce alan var. Neden bunun için illa eskisinin yıkılması ve yenisinin onun yerine yapılması gereksin? AKM dursun bir tane daha yapılsın başka bir semt, alan, bölge renklensin canlansın. İstanbul’un yeni bir mimari sembolü daha olsun.
AKM neden yıkılıyor sorusuna somut bir yanıt vermem gerekse şunu söylerdim: AKM, inşasına başlandığı günden itibaren ona somut işlevi dışında sembolik başka anlamlar yükleyen bizler tarafından yıkılma noktasına getirildi. Bunu her kesimden insan yaptı. Kimi savunmak için, kimi yıkmak için sembollerle geldi. Buranın sadece güzel ve değerli bir eser ve işlevi büyük olan bir kamu hizmeti binası olduğunu kimse düşünmedi. Biz ergenken buraya konser izlemeye gelirdik, kendimizi değerli ve önemli hissederdik. Bu kadar basit. Kimin yaptığı kimin zamanında kimlerin nasıl yönettiği beni ilgilendirmiyor ki...
Neticede insanların hatasını, yanlışını, hesaplaşmasını bu güzelim bina ödüyor. Şimdi öyle bir hava var ki AKM yıkılınca her şey güzel olacak, yoluna girecek deniyor. Gerçekten bizim milletçe tek derdimiz AKM’nin yıkılmasıysa, o zaman hakikaten yıkalım gitsin. Rahata huzura kavuşacaksak iskeleti kalmış kuru bir AKM’nin lafı mı olur? Güle güle AKM...
Pazar albümü
“Kötü Şeyler” - Son Feci Bisiklet
Şarkıların söz ve müziği Arda Kemirgent’e ait. Düzenlemler ortak. Her iki alanda da başarlı bir albüm. İyi düzenleme zaten aç olduğumuz bir alan. İlk şarkı “Düşman”dan başlayarak sıradan bir rock albümüyle karşı karşıya olmadığımızı anlıyoruz. Gitar, davul ve basın yarattığı atmosfer zaman zaman klasik bir rock grubu gibi bazen de bu rock grubunun parodisi gibi tınlıyor. Açıkçası Son Feci Bisiklet’in önceki işlerinde de yer alan inceden mizah duygusunun aynen devam etmesi müziği rahatlatıp albümü “kasıntı rock” hallerinden kurtarıyor. Bu da işlerine yarıyor. “İt Gibi”, “Çok”, “Çukurcuma”, “Galiba Sevmiyorlar”, “Dışarda” albümün zirve noktaları. Aynı adlı “Kötü Şeyler”e ise tam ısınamadım nedense... “Kötü Şeyler” / Son Feci Bisiklet
Pazar okuması
- Müzikseverlerin ilgisini çekecek bir kitap “Güneş, Ay ve Rolling Stones” adını taşıyor. Müzik yazarı Rich Cohen’in yazdığı kitap Kıvanç Güney çevirisiyle Domingo’dan yayınlamdı. 1994’te Rolling Stone muhabiri olarak Rolling Stones turnesini takip etmekle görevlendirilen muhabirin görüp yaşadıkları grubun çok samimi ve bilinmeyen yönlerini ortaya koyuyor. Onları yakından tanımak heyecanlı, maceralı olduğu kadar zahmetli ve zorlayıcı aynı zamanda.