Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yakın zamanda 1297 kişinin katılımıyla yapılan ‘Gençlik ve Müzik Trendleri’ araştırmasının Türk gençlerinin müziğe ne kadar para harcadığıyla ilgili bölümü ilginç. Bakın şöyle notlar aldım kendime

Gençler müziğe ne kadar para harcıyor

150 TL. Bir üniversiteli genç ayda ortalama 150 TL harcıyormuş müziğe. 1297 gencin katıldığı araştırmanın sonucu bu. Youth Republic, Bigumigu ve Marketing Türkiye’nin araştırması. Geçenlerde bir hesap yapmış, bu yaz sadece belli başlı beş müzik etkinliğine (Hi Voltage, Two Door Cinema Club / Metronomy, Tuborg Gold Fest, Efes One Love ve Red Hot Chili Peppers) gitmek için bilet, yol, yemek ve içki dahil yarım pansiyon maliyet çıkarmıştık. Bulduğumuz rakam 1150 TL’ydi. Bu araştırmaya göre ayda 150 TL’den toplam üç aya yayılan bu etkinliklere bir genç en fazla 450 TL ayırabilir. Kalan 700 TL için eş-dost-akraba tırtıklanacak; kısa dönem yazlık işlerde çalışılacak; tercüme, günlük rehberlik gibi işler yapılacak veya boğazdan kısılacak.
Tabii bu sadece konserler için. Müzik satın almak diye bir kalemi hesaplamıyoruz, zira nesli giderek tükenen bir davranış biçimi bu. Eskiden senede bir kere festival oluyordu, ona da bir şekilde para denkleştiriyorduk. Ama sorun bu değil. Yani gençler aslında para harcayamıyor değil. Harcamıyorlar. Ne konsere ne bilete para vermek istiyorlar. Çünkü bir şekilde beleşe bu işlerin ayaklarına geleceğini biliyorlar. “Sponsorlar nasılsa bir şekil yapar” diyorlar. Haklılar da. Bana kalırsa bu durum müziği değersizleştiriyor. Çünkü bedelini ödediğin, sahip olmak için çabaladığın bir şeye bakışın daha başka olur.
Araştırmanın bir başka sonucuna göre müzik artık paylaşılmadığı sürece bir halta yaramıyormuş. Biz eskiden güzel bir şey duyduğumuzda bir-iki yakın arkadaşımıza söyler, kimseler bilsin istemezdik. Kıskanırdık resmen. Ne manyakmışız... Şimdiyse tek başına müzik dinleyen yok. Güzel bir şey mi duydun, daha şarkının sonunu beklemeden ‘Feys’e koyuyorsun. Bu da şu demek. Artık kimse doğru dürüst müzik dinlemiyor. Bir albümü koyup tadına varamıyor. Roman okumak yerine Twitter’a bakmak gibi bir şey yani. İkisinin yeri ayrı, ikisi de lazım ama biri diğerinin yerini tutmaz ki.
Araştırmada malumun ilamı bir diğer gerçek de artık cihaza bağlı müzik ve albüm dinleme alışkanlığının bitmesi. Artık indirmeye, depolamaya, rafta saklamaya falan gerek yok. İnternette var nasılsa, aç-dinle dönemindeyiz.
Ama bu durumun değişebilir. Dünyada da gidişat bu araştırmanın işaret ettiği yönde ama plak satışları giderek artıyor, her gün daha fazla yeni albümün plak formatında da yayımlandığını görüyoruz. Eskiden her şey ne güzeldi diyenlerden değilim. Değildi çünkü. Ama bir albümü sindire sindire baştan sona dinlemenin zevkini herkesin yaşamasını dilerim. Lagalugaya getirmeyin yani müziği. Ve müziğe para harcamaktan çekinmeyin, size geri dönüşü her zaman tahmin etmediğiniz şekillerde olumlu olur. Benden söylemesi.

Haberin Devamı

İTİRAF EDİYORUM

Haberin Devamı

* Geçenlerde xx’in yeni şarkısını dinledikten ve grubun son fotolarına baktıktan sonra şu fikrim giderek netleşti: Solist Romy Madley Croft yeni Tracey Thorn’dur ve 90’lar için “Missing” neyse 2010’lar için de “Shelter” odur...
* Piyasaya çıkar çıkmaz tükenen Morrissey biletleri için İKSV’ciler bir şeyler düşünse iyi olur diye düşünüyorum. 35 dakikada biten biletlerden alamayanlar isyanda, her gün mesajlar yağıyor, bilginize.
* ‘Şarkılar ve demek istedikleri’ konulu bir bölüm başlatmak istiyorum. Çünkü çoğu insanın severek dinlediği şarkıların hikayelerini bilmediğini düşünüyorum.
* Limonlu Fıçı Efes yazın içkisi olabilir. Eskiden beri sıcak havalarda biraya limon sıkan biri olarak hedefi 12’den vurduğunu söyleyebilirim Efes’çilerin. En azından benim açımdan.

Haberin Devamı

PAZAR ALBÜMÜ

“Out of the Game” Rufus Wainwright

Bir kere Rufus Wainwright harika bir sesi, İstanbul’a geldiğinde ışıl ışıl halini görüp “Ne kadar gay bir köprünüz var, bayıldım” diyecek kadar baba bir mizah duygusu, şahane sözler yazıp şarkılar besteleyecek yeteneği olan özel biri. O yüzden bir albüm yaptı mı ben dikkat kesilirim. 1998’den bu yana bu yedinci albümü. Son dört yıldır her sene bir albüm çıkadı ve sanırım bu sonuncusuyla kariyerinin zirvesinde diyebiliriz onun için. Wainwright opera besteleyen, tek piyanoyla caza selam çakan performanslar sergileyebilen, grubuyla da folk, rock, pop sularında gezinen, çok yönlü bir sanatçı. Bu albümün aynı adlı çıkış şarkısı zaten neredeyse marş oldu (Eksen sağolsun). Ama dinleyince albüm daha ne hazineler saklıyor belli değil. Ben bu albümün başarısında prodüktöre de önemli rol biçiyorum, Mark Ronson’a. Adam neye elini atsa altına çeviriyor. Pazar albümüydü değil mi mevzu? Siz vakit bulduğunuz her dakika dinleyin bence, sadece pazara sıkışıp kalmayın...