Eurovision’u hayatımızdan çıkardık biliyorum. Ama ilgimizi de mi çekmesin? Hiç mi bahsetmeyelim? İyiden iyiye tatsız tuzsuzlaşan, yer yer basbayağı kuru bir inada dönen gündemimiz azıcık da mı renklenmesin?
Geçenlerde okuduğum bir makalede Japonların geleneksel animasyon kültürü Manga’nın konu zenginliği ve temaları inceleniyordu. Japonların hayatı ne kadar zor, stresli, renksiz ve tekdüzeyse, Manga dünyası o kadar renkli, çılgın, fantastik oluyor yazıya göre. Gerçek hayatta yapamadıkları her şeyi Manga âleminde yapabiliyorlar. Neden olmasın? Eurovision’ın geldiği noktayı da bu şekilde açıklamamak için bir neden göremiyorum. Dünya son 10 yılda öyle sıkıcı, tekdüze ve siyah beyaz bir yer oldu ki sanki hayatın tatsız tuzsuzlaşmasına tepki olarak Eurovision giderek renklendi, çıldırdı, açıldı saçıldı ve sıkıcı dünyanın günlük yaşamının çılgın ‘afterparty’sine döndü.
Üstelik tam biz Eurovision’dan vazgeçtiğimiz anda oldu bütün bunlar. Biz 40 yıllık Eurovision’a katılmayı bıraktıktan sonra Eurovision’a katılım arttı. Avustralya bile katılıyor. Çünkü herkes sıkılıyor ve herkes biraz eğlenmek, stres atmak istiyor.
Eurovision’un son 10 yılda kendini bir “kitsch” (bilinçli rüküşlük ve abartıdan doğan estetik diyelim) festivali olarak yeniden keşfetmesi bir yana, LGBT hareketi için de önemli bir mesaj panosu halinde geldi. Belki de bu yüzden uzak duralım dendi, belki sadece kuralları beğenmediği-mizden. Bilemiyorum. Belki hepsi, belki sadece vizyonsuzluk. Bence hepsi ve vizyonsuzluk. Hayatın tadını tuzunu önemsememek. Eğlenceyi anlamamak. Mizah duygusu eksikliği. Bütçe diyen de var ama güldürmeyin şimdi.
Bu yıl İsrail’de Tel Aviv’de yapılan Eurovision’u Hollanda kazandı. Bu kadar şaşaalı performans arasında tek başına piyano çalıp şarkı söyleyen Duncan Laurence’ın kazanması, “Müzik önemsiz artık Eurovision’da” diyenleri düşündürecektir. İtalya adına katılan Mahmood ikinci oldu (Evet, göçmen karşıtı hareketin yükseldiği İtalya adına Mısır asıllı bir İtalyan şarkıcı katılabiliyor. Tam da bu yüzden Eurovision ilginç.) Rusya adına katılan Sergey Lazarev üçüncülüğü aldı.
Bunlar bir yana, aslında herkes bu yıl İzlanda’nın Filistin bayrağı açmasını ve Madonna’nın tartışmalı performansını konuşuyor. Promosyon dönemindeki Madonna, Eurovision’da şarkı söylemeyi uygun buldu. Roger Waters’ın başını çektiği İsrail’e kültürel boykotu savunan sanatçı hareketi tarafından sert eleştirildi. Ardından, boykotçulardan Primal Scream solisti Bobby Gillespie, BBC’de katıldığı radyo programında Madonna’yı para için her şeyi yapabilecek bir fahişeye benzetince konu iyice büyüdü. Madonna sahne şovuna biri Filistin, diğeri İsrail bayrağı taşıyan ve el ele tutuşan iki dansçı ekledi. Ekledi diyorum çünkü bunun provalarda yer almadığı ve hazırlanan koreografinin bir parçası olmadığı belirtildi. Bu arada puanlama sırasında 2019’un renkli ekiplerinden İzlanda kamera kendilerine döndüğünde kendi bayrakları yerine Filistin bayrağını salladı.
Eurovision her zamanki gibi politika, eğlence, sahne şovu ve elbette müziğin birbirine karıştığı bir parti ortamıydı. Asık suratlar bir an olsun güldü, 200 milyon online izleyici canlı olarak bu yarışmayı izledi. Halen dünyanın en büyük live stream etkinliği Eurovision. 46 ülkede de karasal yayın yapan televizyonlardan canlı yayınlanıyor.
Biz de eskiden çekirdek çitleyerek izler, dünyadaki yerimize bakar biraz olsun stres atardık. Şimdi daha mühim işlerimiz var.