Dubai, konsept olarak hep ilgimi ç eken bir yer oldu. Arap ve İslam coğrafyasında bir tür kültürel vaha. Sermayenin ve büyük şirketlerin yerleşmesinin ardndan parayla birlikte gelen (ve sanırım gelmesi sistemin devamı için kaçınılmaz olan) yaşam kültürü.
Bir kere ziyaret ettiğim bu şehirde “Desert Rock” adlı (Çölde Rock diye tercüme etmeye çalışayım) bir festivale gitme fırsatı bulmuş, burada bir süre sonra İstanbul’a da gelecek olan Robert Plant’le bir röportaj yapmıştım. Bütün bu iş güç arasında elbette gözlemleri şaşırtıcıydı.
Bir defa sokakta kimse yoktu. Küçücük bir eski mahalle dışında yürüyecek yer ve ortam. Aşırı sıcak olduğundan herkes klimalı ortamlarda, evlerde, arabalarda, AVM ya da iş merkezlerinde yaşıyordu. Ortalıkta hiç şehrin yerlilerini göremiyordum. Herkes yabancıydı. (Yabancı = Dubai’nin yerlisi olmayan). Dubai’de bugün de yabancıların nüfusa oranı yerlilerin 9 katı.
Çalışmak için bu şehre gelmiş expat’lar dışında hizmet sektörü de neredeyse tamamen yabancıydı. Asya’nın, Afrika’nın ve Avrupa’nın her yerinden bir sürü insan her kademede işte çalışmak üzere buradaydı.
Çölün denizle buluştuğu bu Arap coğrafyasında düzenlenen rock festivalinde Iron Maiden, The Prodigy, Mastodon, Stone Sour, In Flames, Incubus falan izlemiştik, yerlilere yasak ama bize serbest olan soğuk biralarımızı yudumlamıştık. Seyircilerin neredeyse tamamı “yabancı”ydı. Bütün bu insanlar neden buradaydı? İlk sorum bu olmuştu. Değer miydi? Free shop’u çok iyi, AVM’si çok harika, oteller nefis diye kalkıp buraya gelinmezdi.
Elbette buraya gelenler ülkelerinde bulamadıkları yüksek maaşlar, ek imkânlar, düzgün evler, çocuklarını okutacakları iyi Batı okulları, lüks restoranlar, spor salonları, şunlar bunlar için geliyorlardı. Dubai bu anlamda çok cazip bir yerdi. Üç günlük ziyaretimde bir pub’ına gidip canlı müzik dinlediğimi bile hatırlıyorum. Kurmaca bir hikâyede, hayali bir Batı şehrinde gibiydiniz. Her şey normal görünse de derinde bir yerde, bir şeylerin farklı olduğu hissedilir ya, işte öyle bir histen söz ediyorum.
Geçen hafta Dubai’den Londra’ya göçen expat dostlarımızla kahvaltı ettik. Adeta şoktalardı. Londra’da her şey (evler) ne kadar küçüktü. Ayrıca her şey ne kadar zordu (ve tabii pahalıydı). Bürokrasi resmen ayak bağı gibi geliyordu Dubai’den sonra. Bir banka hesabı açmak dahi büyük meseleydi İngiltere’de. Dubai’de expat’lara gösterilen kolaylıkların hiçbiri İngiltere’de yoktu. Dostlarımızın ilk deneyimlerine göre İngiltere’de Dubai’den iyi olan şey sokakta yürüyebilmekti. Sokakta açık havada gezip dolaşarak günlük adım sayısını tamamlayabilmek büyük bir lükstü.
Yazıya başlamadan gazeteleri karıştırırken öğrendim ki Dubai’de cumartesi – pazar tatilli hafta sonu uygulaması Ocak 2022’de başlıyormuş. Şu anda Dubai ile işi olanların gayet iyi bildiği gibi bu şehirde İslami uygulama gereği cuma ve cumartesi tatil, pazar ise iş günü. Şimdi bu değişiyor. Açıklamada uluslararası iş dünyasına daha iyi eklemlenmek amacıyla bu kararın alındığı belirtiliyor. Kimi gelenekçi çevrelerde hoş karşılanmasa da Batı takvimine göre tatil gerekli görülüyor.
İş dünyasının Dubai’ye kalıcı olarak yerleşmesi, daha derin ve köklü bağlarla bağlanması hedefleniyormuş. Bir devlet yetkilisi Fnancial Times’a “Kültürümüzü korumak bizim için önemli ama expat’ları memnun edecek kararlar almalıyız, dünya geriye değil ileri gidiyor” diye konuşmuş. Görünen o ki Dubai, petrolden sonraki dünyaya hazırlanma yolunda yeni bir adım atıyor.
Bu gelişmenin beni daha fazla ilgilendiren kısmı ise pek çok yerde artık dünya gerçekleri ve yerelin gerçekleri /gelenekler karşılaşmasında yeni bir seviyeye kaçınılmaz olarak geliniyor olması.