Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dağdaki adamı ovaya indirin


Orhan Gencebay Vodafone’un yeni lanse ettiği Vodafone Live Müzik abonelik sisteminin yüzü oldu.


Dağdaki adamı ovaya indirin


Soner Sarıkabadayı’nın “Buz” isimli albümü Turkcell’in gnçPlay platformunun popüler albümler listesinde.


Yok canım PKK değil. Konu “korsan.” Yeni önlemler müzik dinleyicisini topyekun “korsan” olarak damgalama peşinde. Oysa dinleyiciye savaş açmak bindiğin dalı kesmek demek. Peki nasıl olacak?


Ayıptır söylemesi; aylar önce yazdık, burada açık açık anlattık bu konuyu. “Olur mu öyle şey?” dediniz. Oluyor işte. Mart ayında Meclis’e geleceği konuşulan korsan karşıtı yasadan bahsediyorum. Şu anda bütün Avrupa’yı etkisi altına alan ve İngiltere’den başlayan tartışma Türkiye’ye de geldi.
Tartışmanın temeli şu: İnternet üzerinde müzik paylaşımı ve mp3 indirme hadisesi en fazla kime kaybettirdi? Müzisyenlere. Kimi ihya etti? İnternet servis sağlayıcılarını ve telefoncuları. Hem telefon yapanları hem satanları hem de şebeke hizmeti verenleri.
Tartışma ise şurada başlıyor:
Bir kısım diyor ki servis sağlayıcıların teknik imkanı var. Mesela çocuk pornosu indirenler nasıl takip edebiliyor, samanlıkta iğneyi bulabiliyorsa, yasal olmayan şarkı indireni de bulabilir ve cezayı kesebilirler (Bu aynı zamanda geçenlerde Bono’nun söylediği ve benim de yasakçılık ve sansüre yol açacağından itiraz ettiğim görüş ve Fransa’da uygulanıyor).
Diğer kısım ise şunu söylüyor: Servis sağlayan firmalar yasaklama ya da içerik takibi yapmasın. Ama sanatçıların kaybettiği parayı finanse etmede elini taşın altına koysun. Bu parayı da kullanıcılara sembolik bir sabit ücret yansıtarak muhtelif paket seçenekleri sunarak halletsin. Sanatçılara ve telif kuruluşlarına tıpkı radyolar gibi toptan bir telif ödesin. Yani kullanıcılardan tek tek değil toptan telif (collective licence) alma yoluna gidilsin. Böylece kimse korsan durumuna düşmeden özgürce belli bir kotayı aşmadan şarkı indirsin, gönlünce dinlesin.
Çözüm sunmadan yasak getirmek müziği baltalar
Ben bu fikre katılıyorum. Notlarım ise şöyle:
-Servis sağlayıcılar “Bizim para yatırdığımız yasal platformlar var. Oralara gitsinler” diyorlar. Evet, gidelim de orada çeşit yok. Herkes Tarkan ve Kenan Doğulu mu dinleyecek? “Mainstream yani pop müzik dinleyin. Başka şey dinleyip de ne yapacaksınız?” deniyorsa internetin ve çağın ruhuna aykırı.
- “Sadece bizim uygun bulduğumuz, albümlerini ithal ettiğimiz, yayımladığımız sanatçılar dinlensin, gerisini kimse bilmesin” demek 70’lerin yasaklı dönemine dönmek gibi olur. Bu işte söz sahibi olanlar o dönemi iyi bilirler. Tekrar dönmek isteyeceklerini sanmam.
-Geniş bir yelpaze sunan, üye olarak yasal yoldan şarkı indirebildiğiniz platformlar var. Bunlara bir an önce yönelmek lazım. Ama bu iş de sıkıntılı Türkiye’de. Bizim hâlâ giremediğimiz iTunes var mesela. İnsanlara seçenek sunmadan her şeyi yasaklamak müzikten soğutur.
-Defalarca yazdım, tekrar yazmakta fayda var. “İnsanlar CD almıyor, satışlar düştü” diye ağlayan sızlananlar; kamuoyunu yanıltmayın! Ne yasaklarsanız yasaklayın, ne yaparsanız yapın insanlar bir daha
CD almayacak. CD satışları artmayacak. Bize CD sokuşturma ısrarınızdan vazgeçin. l İnsanlara CD alın demek şuna benziyor: “Renkli televizyon yayını başladı, insanlar siyah-beyaz değil renkli yayın seyrediyor. Ama müşküldeyiz. Siyah-beyaz televizyon teknolojisi elimizde patladı, bunları satın alın yoksa sektör çöker.” Oldu. Benim de sorunlarım var ama bunun için toplumu “hepiniz korsansınız” diye terörize etmiyorum. Tarihi geri döndüremezsiniz.
-Müzik, eğer dinleyici olmazsa hiçtir. Kendiniz çalıp kendiniz oynarsınız.
-Alışkanlıkları değiştirmek zordur. Müzik artık para ödemeden dinlenen bir şey olarak algılanıyor. Aksi takdirde kimse müzik dinlemiyor. Kimsenin müzik dinlemediği
bir ortamda sanatçıların ve firmaların para kazanma şansı yok zaten. İnsanlara yasal seçenekler ve müziğe ulaşmada çağdaş kolaylıklar sunulmazsa yasakların
yapacağı şey budur.
-Ve tabii MÜYAP ve diğer benzeri kuruluşlara bir çift sözüm var. Önce şeffaf olun. Kimden, kimin adına, ne kadar telif topladığınızı açıklayın. Bu teliflerin hangi periyotlarda, ne şekilde dağıtıldığını paylaşın. Biriken paranın nasıl değerlendirildiğini, bu paranın faizinin nasıl kullanıldığını açıklayın ki kamuoyu sizin arkanızda olsun. Size güvensin. Ne şekilde seçiliyorsunuz, neden yıllardır hep aynı insanlar tarafından yönetiliyorunuz? Kimlere ne şekilde söz hakkı veriyorsunuz? Bunları anlatın. Kamuoyu sizi yasakçı, site kapatan sansürcü kurumlar olarak görüyor. Sanatçılar arasında da “illallah” diyeni çok. Tekelleştiğinizi düşünenler var. Bu imajı düzeltmek için bir adım atın.


Ayda bir-iki lira ödeyerek bile bu iş halledilebilir!
Dünyada pek çok yerde medyanın geleceği ve daha da özel olarak internette müzik paylaşımı üzerine konferanslar düzenleniyor araştırmalar yapılıyor. Avrupa’da yapılan ve 2009 yılında Cannes’daki MIDEM fuarında verilen bir konferans ise çok anlamlı bilgiler içeriyor. Ayrıntılı haberi ve konferansın videosunu hafifmuzik.org’da bulabilirsiniz.
Ama burada sunulan istatistikleri özetlemek gerekirse insanlar en fazla 1-5 avro arası aylık bir ücret ödeyebileceklerini söylüyor. Avrupa’da 380 milyon evde internet var ve telefon firmaları, şebekeler ve internet servis sağlayıcılarının sanatçılara toptan telif ücreti ödemesi sistemine geçilirse kişi başı ayda bir-iki avro gibi sembolik ücretler ödenerek bile yılda 26 milyar avro toplamanın mümkün olduğu belirtiliyor. Türkiye’de sistem bu olmalı. Yasak hiçbir işe yaramaz. Korsanı engellemez.


Bunları biliyor muydunuz?

Dağdaki adamı ovaya indirin


-Jay-Z ve U2’nun Haiti için bir yardım şarkısı yapmak için bir araya geldiğini;
-2009’un en beğenilen yeni ismi La Roux’nun (Elly Jackson) tamamen farklı yeni bir albüm üzerinde çalıştığını ve 80’ler tarzından uzaklaştığını;
-Son beş yılın en fazla adından söz ettiren gruplarından The Killers’ın bir süre müziğe ara verdiğini;
Oscar ödüllü aktris Marion Cotillard’ın Dior tanıtım filmi için için Franz Ferdinand tarafından bestelenen “The Eyes of Mars” isimli şarkıyı seslendirdiğini;
-Kate Moss’un The Kills’in gitaristi Jamie Hince ile nişanlandığını;
- Güzide punk gruplarından Rashit’in Sevgililer Günü için “Dinozor” isimli dört şarkılık bir mini albüm çıkardığını. “Dinozor”un CMUK isimli gruba ait bir Türk punk klasiği olduğunu ve “Girsin g..... dinozor t..... şeklindeki sözlerinin sansürsüz bir şekilde albümde yer aldığını (sevgililere armağan olmalı!);
-Metallica’nın 17 Ocak tarihindeki Lima (Peru) konserine 50 bin kişinin katıldığını ve bu konserin ülke tarihindeki en büyük açık hava etkinliği olduğunu;
biliyor muydunuz?


“No Baggage” / Dolores O’Riordan
The Cranberries’i bilirsiniz. 90’ların en gözde gruplarındandı. “Zombie”den “Linger”a Türkiye’de de seveni çoktur. 2001’de dağılan grup 2009’da bir araya geldi. Ama yeni albüm için değil, solist Dolores O’Riordan’ın solo albümünün konserleri için. Arada tabii ki Cranberries şarkıları da çalıyorlar. Turne kasımda Amerika’dan başlamış, Avrupa’ya uzanmıştı. İşte bu turneye ve yeniden birleşmeye vesile olan albüm Türkiye’de de yayımlandı sonunda. Adı
“No Baggage.” Özleyenlere grubun orijinal halini aratmaz. Ne mi düşünüyorum?
Güzel albüm.

Kings of Leon Londra O2 konseri
Dağdaki adamı ovaya indirin

Hayır, maalesef bizzat gidip görmedim. Daha denk gelemedim. Ama DVD’si çıkmış, onu izledim. Gitmiş kadar oldum. Amerikalı Kings of Leon bugün klasik anlamda “rock grubu” geleneğini devam ettiren nadir ekiplerden. Müzikleri ve solist Caleb Followill’in sesi çok kendine has. Konserde neredeyse 20 bin kişi var ve bu adamlar büyük grup olmayı hazmetmişler çoktan, izleyince bunu anladım.
Beş yıl içinde Amerika’da pub’larda çalan bir grupken şimdi on binlere konser veriyorlar, dünyayı dolaşıyorlar. Tek sıkıntısı var grubun.
O da Amerika’da yeteri kadar tanınmamak. Neden Londra konserini DVD’ye çekmişler derseniz, nedeni odur.