Londra’nın kalabalık meydanlarında, istasyonlarda, merkezi caddelerde ağzı kapatan maskelerle dolaşanlar çoğaldı. Ülkedeki üçüncü corona vakası da resmi makamlarca açıklandıktan sonra insanların günlük konuşmalarında artık daha fazla virüs var. Toplu taşımada hapşıran, aksırıp tıksıranlara endişeyle bakılıyor. Hele ki Asyalı görünümlü biriyseniz. Sanki bütün çekik gözlüler virüs taşıyor gibi tepkiler veriliyor. Doğu Türkistan’da yaşananlara tepki için İstanbul’da Çinli arayıp bulamayınca Kazak ve Moğol döven göstericilerden ne farkı var şu “Corona ırkçısı” İngilizlerin bana söyler misiniz?
Geçenlerde Çin asıllı İngiliz vatandaşı bir gazetecinin uzun uzun tane tane “Lütfen Çinlilere karşı ön yargılı olmayın” mesajı verdiği bir video dolaşımdaydı. Çinli ve çekik gözlü Uzakdoğululara potansiyel tehlike gözüyle bakılıyor. Londra’da henüz değil ama İngiltere’nin diğer bölgelerinde marketlere alınmayan Uzakdoğu-lulardan söz ediliyor haberlerde.
Irkçılığın her türlüsünü gördük yaşadık. İnsanlık tarihi spordan politikaya, iş dünyasından günlük yaşama pek çok alanda sistematik ırkçılık gördü. “Gripte ırkçılık” da 2020 yılının sözlüklere armağanı olsun. Ağzını kapatan vatandaşlar hep Çinliler, Uzakdoğulular. Hasta olmasalar da “Bakın tedbir aldık, lütfen bize karşı ön yargılı olmayın bütün Çinliler corona virüse yakalanmıyor” demek istiyorlar sanırım.
Her gün bir kez daha şunu anlıyor insan: Medeniyetin canı çok tatlı. En ufak bir tehditte anında çirkinleşiveriyor o güzel dünya.
Bana ‘font’unu söyle
Günümüzde her konuda ikiye ayrılmak moda gibi bir şey. Trend diyelim. İnsanlar herhangi bir mesele karşısında “evet” ya da “hayır” olarak ikiye bölünüyor. Hayatta sadece iki seçenek varmış gibi. Bu yaklaşım ülkelerin yönetiminden günlük hayata kadar bu şekilde kalıplaştı. Bir şey ya iyidir ya da kötü. Ya doğrudur ya da yanlış. Nüanslar ortadan kalktı, düşünce tarzları da iyice kabalaştı. Bakın geçenlerde insanların font’lar üzerinden de ikiye ayrıldığına dair bir yazı okudum. Font yani harf karakterlerinden “serifli” yani “tırnaklı” olanlar muhafazakâr, “serifsiz” yani “tırnaksız” olanlar modernmiş. Bu pek de yeni bir bilgi değil. Gazeteler, dergiler, reklam dünyası font’ların dilini gayet iyi bilir. Ama “What’s in a Font?: Ideological Perceptions of Typography” (Font nedir?: Tipografinin İdeolojik Algıları) başlıklı çalışmayla bu bilimsel olarak incelenmiş. Makale geçenlerde yayımlandı.
Yapılan araştırmaya göre mesela Times New Roman kullanıyorsanız, acayip muhafazakârsınız. Yeniliklere kapalısınız. Onun yerine Gil Sans ya da Arial kullanıyorsanız modernsiniz. Yeniliklere açıksınız. Bu haberi okuduğum CNN internet sitesi serifsiz karakter kullanıyor. Yani pek modernler. Buna karşılık Financial Times’ta serifli karakterler var. Daha muhafazakâr mı yapar bu onları? Ya da mesela serifsiz modern karakterler muhafazakâr bir yayını modern yapar mı? Siz bu yazıyı serifsiz karakterlerle görüyor olacaksınız. Ben “Georgia” kullanarak yazıyorum. Serfili karakterlere alışığım. Serifsiz karakterlerle basılan kitapları okumakta zorluk çekiyorum. Bu beni ne yapıyor? Muhafazakâr mı? Yahu font severken de mi politik olacağız? Bir fontlarda bölünmediğimiz kalmıştı.
Çevreyi kirleten plaklar
Plaklara olan ilginin son 10 yılda artması, öldü denen bir endüstriyi yeniden canlandırdı. Plak baskı endüstrisi. Dünyada irili ufaklı birçok basım tesisi var artık. Bir kısmı neredeyse kapanacakken ve “nesli tükenen meslekler” statüsündeyken kültürel dalganın değişmesiyle yeniden göze girdiler, kârlı hale geldiler. “Vinyl revival” dalgası sayesinde mesela sadece Birleşik Krallık’ta geçen yıl 4.3 milyon plak satılmış. Bu pazar dünyada son 12 yıldır art arda büyüme gösteriyor. Bunun anlamı insanlığın artık günlük hayatta kullanımına son vermeye çalıştığı plastiğin daha fazla kullanımı. Marketlerde naylon torba yakında tamamen kalkacak, pet şişeler artık yerini kişisel mataralara bıraktı. Ama işte gelin görün ki plak var. Plağın temel maddesi olan polyvinyl chloride yani PVC, çoğu tesise Tayland gibi Uzakdoğu ülkelerinden ithal ediliyor. Buradan hazır gelen malzeme baskı makinelerine konuyor. Plağın asıl zirve zamanları olan 70’lerde PVC üreten tesisler Batı ülkelerinde yer alıyordu ve çevreyi ciddi şekilde kirleten kimya tesisleriydi bunlar. Bugün Bangkok gibi şehirlerin çevresinde yer alan kimya tesislerinden Batı’ya ihraç ediliyorlar. Elbette çevreye de bir bedeli var bu işlemin. Stream için temiz ve çevreci bir müzik dinleme modeli diyebilir miyiz? Çevreyi korumak için plaklardan vazgeçmek mi gerekir? Kafam iyice karıştı. Modern uygarlığımızın ürettiği pek çok nesne gibi plaklar da çevreye zararlı işte. Şu hayatta her güzel şey ya bize ya çevreye zararlı.