Görüntüler her yerde. Biliyorduk evet. Okuyorduk. Ama bu kadar net görmemiştik. Sahilde, bileklerine kadar buz gibi suya girmiş, yer kapmak için mücadele ediyorlar. O güzel çocuklar ürkmüş bakışlarla kameralara bakıyor. Anne babalarının elini sıkıca tutmuşlar. Bir bilinmeze doğru gidecekler. Haberleri yok hiçbir şeyden. Saf iyilik. Hepsi melek. Karşı kıyıda onları ne bekliyor?
O güzelim çocuklar, ayakları buz gibi suyun içinde, o güzel gözleriyle bakıyorlar şaşkın. Bir elleri annelerinin elinde. O minicik bebekler kucaklarda sarıp sarmalanmış soğukta o lastik bota binecekler. Anneleri onlara sıkı sıkı sarılacak. Buz gibi derin suya açılacaklar. Rüzgârlar sert esecek, dalgalar kabaracak.
Videoları izliyorum, haberleri okuyorum. Kızımın yatak odasına gidiyorum. Derin derin nefes alıyor uyurken. Üstünü örtüyorum. O güzel çocuklar o masumlar, güzel gözleriyle bana bakıyor. Hepsini sarıp sarmalayıp kapıp kaçırmak istiyorum oradan. Acaba nereye gidecekler? Başlarına ne gelecek? Neler bekleyecekler hayattan ve ne bulacaklar? Çaresizlik nedir diye sorun bana. İşte budur. Siyasi analiz laf kalabalığı. Çocuklar her şeyi söylüyor.
Çevre dostu müzik endüstrisi mümkün mü?
Şu ara her alanda olduğu gibi müzikte de çevre dostu çözümler aranıyor. Her şeyden önce şu soru daha sık sorulmaya başlandı. Doğaya ve dünyaya zarar veriyor muyuz?
90’ların sonunda hatta 2000’lerin sonuna kadar olan dönemde dahi “çevre dostu” olup olmamak bir tür lüks olarak görülüyordu. “Olsa daha iyi olur, şık olur” babından bir tür hoşluktu sanki çevre dostu olmak. Bugün artık mecburiyet. Bugün itibarıyla New York’ta plastik torbalar yasaklandı. Yakında bu tür yasaklar her yere gelecek. Bugün pek çok büyük kuruluş ve iş yeri artık pet şişe su ve benzeri bir kere kullanılıp atılan türden ambalajları kullanmama kararını çoktan aldı. İnsanlar artık yanlarında kendi su termoslarını taşıyor. Bu alışkanlık Türkiye’de ancak dar bir kesimde var. Ama mesela benim yaşadığım Londra ve çevresinde bu standart. Sokağa çıkarken cüzdan, telefon, anahtar ve su termosunu alıyorsun yanına.
Geçenlerde plakların yeniden gözde olmasının doğaya faturası üzerine bir yazı okumuş ve bundan biraz bahsetmiştim. Cidden dinlediğimiz plakların ve CD’lerin doğaya verdiği zarar dahi önemli bir hesap. Belki vazgeçeceğiz plaklardan ve onları plak kütüphanelerinde dinleyeceğiz ileride.
Bunların yanında, özellikle yaz festivallerinin programlarını bir bir ilan ettiği şu günlerde en fazla konuşulan konulardan biri doğa dostu festivaller. Plastik bardak ve şişe kullanılmayan, plastik kullanımını en aza indirgeyen festivaller eskisine göre daha gündemde. Çünkü insanlar bilet aldıkları festivalin çevre dostu olduğunu bilmek istiyor. Festival organizasyonları da çevre kaygıları yanında bunun ticari bir gereklilik olduğunu da fark etmiş durumdalar. Coldplay, Billie Eilish, Tame Impala benim bildiğim “sıfır karbon ayak izi” söylemiyle hareket eden isimlerden ikisi.
Massive Attack bu işe somut bir çözüm bulana kadar turlamama kararını tartışıyor.
Biyoyakıtlarla çalışan tur otobüsleri ve tırlardan, çevre dostu kulis isteklerine, sahne arkasında önüne her yerde bu tip önlemler üzerinde konuşuyorlar. Okuduğuma göre, Robert Del Naja, Manchester Üniversitesi ile birlikte olası bir turnelerinin çevreye etkisini bilimsel olarak ölçme konusunda ortak bir çalışma yapıyor. Bu çalışmanın önereceği çözümler elbette herkese faydalı olacaktır.
Bu işe önem veren ve mesajlarını bu alanda inşa eden büyük isimler 2020’lerde giderek çoğalacak. Ancak ne yapılırsa yapılsın sıfır etki mümkün değil. Turnelerin geleceğini ve teknolojinin müzik performanslarına olası etkilerini ben de merak ediyorum.