Eski Roxy Music solisti, kült karakter, “sanat için müzik” insanı, moda ikonu Bryan Ferry, “Bitter Sweet” isimli son albümüyle ‘20’lere ışınlanıyor.
Cool” diyoruz, “cool” artık eskidi “uncool” oldu diyorlar. Peki yerine ne öneriyorsunuz? Popüler kültür tarihinde bazı insanlar “cool” olarak tanımlanır. Ve bu tanım değişmez. Değişirse onun adı anakronizm olur. Bugünün cool insanlarını (eğer böyle bir şey varsa) hangi isimle tanımlayacağına Y’ler Z’ler karar versin. Biz X’ler olarak yolumuza cool ile devam edelim. (Bu sözcüğü havalı diye Türkçeye çevirenler var ama yanlış. Cool’u Türkçeye çevirmek çok zor. Ben çeviremiyorum.)
Uzattım biliyorum. Müziğin “cool”larından birinden söz edecektim. Modası geçmeyen daha doğrusu “moda üstü” işlere imza atmasıyla tanıdığımız Bryan Ferry son albümünde ‘20’lerin caz, blues, swing, ragtime gibi tür ve alt türlerinin etkisinde. Nedir, neler oluyor, Roxy Music solisti, art-rock geçmişini bir kenara bırakıp neden ‘20’lere dadanmış diye sorabilir müzikseverler. Ferry, Netflix’in birinci dünya savaşı sırasında Berlin’de geçen suç ve polisiye dizisi Alman yapımı “Babylon Berlin”in müziklerine imza atmıştı. Hatta üçüncü sezonu beklenen dizide Ferry, bir bölümde kalabalık bir salona şarkı söylerken bile görünüyordu. Ferry, ‘20’leri sevdi sizin anlayacağınız. Belki de kendisine yakın buldu. Birikimini bir albümde toplamaya karar verdi. Piyano, trompet, davul, kontrabas çerçevesinde gelişen kimi zaman enstrümental müziklerin yer aldığı albümün temelinde bu çalışma var.
Sanat da alıp başını gidiyor
2019 Birinci Dünya Savaşı’nın sona erişinin 100’üncü yılı. Bu şu anlama geliyor, bir süre kültür/sanat dünyası ve eğlence sektörü bu döneme eğilecek. Savaşın çıkışı, sonuçları işlenecek. Televizyonda, sinemada, edebiyatta, müzikte de bu dönemin değerleri, modası, fikir dünyası, ileri gelen kişilikleri işlenecek. Biraz bu alanları izleyenler zaten bahsettiğim işaretleri görmeye başlamışlardır. İmparatorlukların yıkıldığı, ulus devletlerin ortaya çıktığı, büyük devrimlerin olduğu bu müthiş kırılma döneminde meydana gelmiş siyasi, ekonomik çalkantıların elbette sanat dünyasında da çok önemli izleri var. Avrupa’da 1919’da, savaşın hemen ardından başlayan yoksulluk ve sefalete paralel dar bir çevrede de büyük bir liberballeşme ve sanatta patlama dönemi görülmüştü. 1929’da ABD’den yayılan büyük ekonomik bunalım ise Almanya’da Hitler dönemini yeni dünya savaşını tetikleyecekti.
Yani ‘20’ler öyle bir dönem ki insanlık sefalet ve bolluk arasında gidip geliyor, bu arada büyük kültürel kırılmalar yaşanıyor. Sanatta avangart bir döneme giriliyor. İnsanlığın yeni dünya ve eski dünya arasında arafta kaldığı yıllar da denebilir. Ve ardından büyük savaşla yepyeni bir dünya oluşacak.
Ferry albümde bazı Roxy Music ve solo şarkılarını bu dönemin müzikal estetiğine göre yeniden yorumluyor. Ayrıca yeni bestelere yer veriyor. Açılıştaki “Alphaville”, “Sign of Times”, “Dance Away” tam olarak albümün ruhunu yansıtan şarkılar.
Dikkatli dinleyicileri Ferry’nin 1999’da “As Time Goes By” albümüyle ilk kez klasik caz sularına girdiğini ve standartları yorumladığını da hatırlayacaklar.
Büyük toplumsal dönüşümlerin yaşandığı çalkantılı yıllarda sanat da alıp başını gidiyor, kendini açıyor. Her kırılma sanatta da bir şeyleri tetikliyor. 100 yıl önce yaşananlar bazen bugün yaşadıklarımıza ne kadar da çok benziyor. Bryan Ferry de gündemi yakaladı mı? Yakaladı…