Hafta sonu falan demedik Beyoğlu’na çıktık. Asmalımescit dışında hayat var mı onu araştırdık. Elimizde önemli bulgularla geri döndük. Sonuç pozitif ve umut verici
Geçen cumartesi Beyoğlu’na çıktım. “İşi bilen hafta içi çıkar” lafını elbet biliyorum, ama hafta sonu kalabalığa ve keşmekeşe dalmanın da ayrı bir kafası var.
Bir kere izlemek istediğiniz bir şeyler varsa güne bakılmaz ki. Mesela bu akşam Maçka Küçükçiftlik Parkı’nda David Guetta var. Acayip bakkal da olabilir, şahane de. Maç ortada. Ama “Pazartesi gelsin öyle gideyim” dersen göremezsin. Evde oturur Okan Bayülgen falan izlersin. Cumartesi Beyoğlu mu, Okan Bayülgen mi? Ben düşünmeden kalabalığa dalarım.
Babylon’da Parov Stellar Band var. Eğlence garanti. Babylon hafif sıkıntılı olabiliyor izdihamdan kalabalıktan, ama değer... Peyote’de Softa’nın albüm lansmanı var, gitmeyecek miyiz yani cumartesi diye? Ankara’dan gelmişler, Roxy Müzik Günleri’ni kazanmışlar. Albümlerini çıkarmışlar. Çok da iyi grup.
Yani “Cumartesi de çıkılır mı?” geyiği yapanlara yanıt: Cumartesi çıkılır. Notlarımız şöyle:
-Çok kalabalık. Çok insan var. İstiklal’de yürümeyin. Mümkünse gideceğiniz yere Tarlabaşı’ndan falan gidin. En fazla bir-iki blok yürüyün, çıkınca da hemen eve dönün.
-Taksim’i ve İstiklal’i adam etmenin yolunu buldum. Beyoğlu’nu yıkıp (tabii ki korumak için) şehir dışına yeniden yapalım. Asmalımescit’i de komple alıp Bebek Parkı’na koyalım. O zaman sokaklar tertemiz her taraf pırıl pırıl olur, park yeri sorunu çözülür. Kapıya da özel güvenlik koyduk mu tamam.
-Şaka maka Beyoğlu’nda can güvenliği yok. Sabah dört falandı 6-7 tane tinerci “abüüü” diye etrafımı sardı. İstiklal’in göbeğinde bile güvende değilsiniz dikkat edin.
-Peyote çok popüler. Herkes bir noktada Peyote’de görülüyor. Önceki hafta buradaki Dinar Bandosu konserinde Nouma varmış. Pascal Nouma. Dinar Bandosu solisti ve futbol yorumcusu Ali Ece’yle muhabbetteymiş terasta. “Ben normalde Reina’ya gidiyorum ama burayı da sevdim” demiş. Benden söylemesi.
-Dogzstar’da Post Dial’ın internetten ücretsiz indirilebilen (postdial.net) yeni albümü “You Are Not Alone”un tanıtım konseri vardı. Yiğit Bülbül ve Sinan Tınar’dan oluşan Post Dial’ın artık hiç küçümsenmeyecek bir dinleyici kitlesi var. Dans alemleri artık onlardan soruluyor. Dördüncü kattaki Dogzstar’a çıkan merdivenler, sokak ve ara sokakta uzayıp giden acayip bir kuyruk vardı. Kuyrukta da indie şıklığın doruklarında kadınlar ve adamlar.
-Üç katlı Dogzstar’ın en üst katında 80’ler çalması; “şok şok şok”. İndie dedik bağrımıza bastık “Big in Japan” çıktı.
-Akdeniz’in eski tadı kalmamış. Asmalımescit göze gireli Nevizade’nin pabucu dama atılmış. Kalabalık var ama ruh yok.
-Kiki’de sabah dörde kadar makara kukara oluyor.
-Sabah dörtte herkes Mini Müzikhol’ün kapısına dayanıyor. Kalabalık, kaotik ama çok eğlenceliydi Mini Müzikhol. Star Wars’taki bar gibi oluyor o saatte.
-Bir dahaki sefere erken gidip Ocakbaşı’na oturalım. Ama çok erken değil. 10’da falan.
-Asmalımescit’e gitmedim. Çok mutluyum. Çok işim olmadıkça da o saatlerde gitmem. Peki Beyoğlu’nda Asmalı dışında hayat var mı? Var. En azından tek tip değil.
-Peki gidecek başka yer yok mu? O da var. Sırayla...
CUMARTESİ ALBÜMÜ
“Interpreting the Masters Vol 1. Hall&Oates” The Bird&the Bee
The Bird&the Bee, güzel sesli bir ablamızla (Inara George) gitar çalan müzisyenliği güzel bir abimizin (Greg Kurstin) birlikte oluşturduğu indie pop projesinin adı. Kurstin aynı zamanda Lily Allen, Beck gibi isimlerle çalışmış bir prodüktör. İkinci albümleri bir proje albümü. “Hall&Oates’un şarkılarını biz söylesek nasıl olurdu” kafası. Hall&Oates kim derseniz, Daryl Hall ve John Oates 80 milyondan fazla albüm satmış Amerikan popçularıdır ve benim duyduğum en iyi pop şarkılarından bazıları onlara aittir. İlk iki albümlerinin prodüktörü de Arif Mardin’dir bu notu unutmayalım. Artık onlar pop değil klasik zaten: “Maneater”, “Possession Obsession”, “Out of Touch”, “Adult Education”, “I Can’t Go For That”... Bu şarkılardan bazıları bu albümde yeniden hayat buluyor.
Yorumlar gayet funky olmuş, hafif Nouvelle Vague hissi de var yorumlarda. Cumartesi akşamüstü dinleyin.
Bizdeki pop böyle olsa hiç dır dır etmez hemen popçu olurdum ben.
İtiraf ediyorum!
-Bir+Bir dergisine bir türlü ısınamadım. Roll’u fena halde özlediğimi fark ettim. “Aynı ekip madem aynı şekilde bir dergi çıkarabiliyor o halde Roll neden kapandı” diye düşündüm.
-Kafede falan emziren kadın gördüğümde nereye bakacağımı şaşırıyorum.
-Sabaha karşı sarhoşlarla dolu Taksim-Bostancı dolmuşuna binmek hoşuma gitti.
-Bizi, Emek Sineması’nı korumak için önce yıkmamız gerektiğine inandırmaya çalışan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’a nedense hiç mi hiç güvenmiyorum.
-Hakkı Devrim’in işine gelince tonton dede, işine gelince “Şahin Bey” olmasından hiç hazzetmiyorum.
Bunları biliyor muydunuz?
-Chemical Brothers’ın 7 Haziran’da yayımlanacak yeni albümünün adının “Further” olduğunu, albümde yer alan sekiz şarkının her birine özel filmler çekildiğini ve bunların albümün DVD’li özel versiyonunda yer alacağını;
-Teoman’ın “Ruhum Sarışın” isimli yeni klibiyle Türk sinema tarihinin en kötü filminden sonra müzik tarihinin en kötü klibinin de sahibi olduğunu. Şarkının ise klipten de fena olduğunu;
-Deja Vu’nun “Sahte Gözyaşı” isimli klibini “Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi”nin yönetmeni Emre Akay’ın yönettiğini, klipte aynı filmde oyuncu Gülüm Baltacıgil’in oynadığını; biliyor muydunuz?