Belediyeler halka ücretsiz müzik hizmeti verebilir. Ama bu nasıl olmalı? Bir defa belediyeler illa eğlendirmek durumunda değil. Kişiyi geliştiren, kültürünü artıran, ona başka bir dünyanın kapılarını açabilecek çalışmaların peşinde olmalı. Kamu hizmeti bunu gerektirir. Dünyanın her aklı başında şehrinde de bu böyledir.
Bir kültür hizmeti
Klasik müzik konserleri, caz, Türk sanat müziği, halk müziği gibi temel sayılabilecek türlere yatırım yapmak lazım. Bu alanda düzenli ücretsiz konser ve workshop’lara kimin itirazı olabilir ki? Öte yandan konservatuvarlar ve tiyatrolar ne kadar verimli çalışıyor tartışılır. Ayrıca Anadolu’da pek çok şehirde ve kasabada bu tip kurumsallaşma da bulunmuyor.
Bakın Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda fuaye konserleri düzenliyor. Opera binasının fuayesindeki merdivenlerin önüne konan iki nota sehpası ve fuayedeki sandalyelerden ibaret bir düzen. Konserler ücretsiz. Bir tanesini izledim. İlgisi olanlar önceden yer biletlerini alıyor. Gişeden sınırlı sayıda veriliyor bu ücretsiz biletler. Şahane bir ortam var; yaşlısı genci yıl boyu klasik müzik dinleme fırsatı buldu burada. Birçok genç insan önemli bestecilerle bu konserler sayesinde tanıştı. Bu uygulama neden zenginleşerek ve çeşitlenerek yaygınlaşmasın? Köy Enstitüleri ile dalga geçenler acaba yerine daha iyisini koyabildiler mi?
Bedavaya Mustafa Ceceli konseri kültür hizmeti değildir. Ama bir fuaye konseri kültür hizmetidir. Bunun yapılacağı mekanı bulmak, inşa etmek kültür hizmetidir. İçinde düzenli bir program oluşturmak kültür hizmetidir.
Ama kim uğraşacak! Ver parayı bir gecede on binlerce insan gelsin, ertesi gün filanca ilçenin belediyesinde filanca şarkıcının on binlere nasıl unutulmaz anlar yaşattığı magazin basınında yer alsın. Bir-iki ayılan bayılan görseli de varsa tadından yenmez. Sene sonu raporlarında kabarık rakam güzel durur. İki gün sonra kimse hiçbir şey hatırlamayacak, kalıcı bir şey yok. Tamamen keyfiliğe devam.
Sadece temel kabul ettiğim müzikler değil, bugün şehir müziği (urban music) adı altında çok çeşitli açılımları olan müzikler var. Hiphop’tan rock’a, elektronik müziğe yelpaze genişliyor. Açalım bir şehir stüdyosu. Kayıt yapsın müzisyenler, konser versin, yaşayan mekanlar oluşsun. İnsanların sosyalleştiği müzik mekanları ortaya çıksın. Rock’çıyla türkücü muhabbet etsin. Çağıralım müzk adamlarımızı, prodüktörlerimizi ders versinler, workshop yapsınlar, sürpriz jam session’lar yapılsın.
Kararlılık lazım
Ama nerede o vizyon... Bu örnekler çoğaltılabilir. Belediye başkanları Tayland’a, Las Vegas’a gezmeye gitmek yerine Berlin, Lizbon, Vancouver, Tokyo, Helsinki, Oslo gibi medeni şehirleri gezerlerse, bırakın resmi teması falan, sokakta sağa sola bakınsalar bile ne örnekler görecekler.
Müziğin belediyeler eliyle ücretsiz halk konserleri formatında vatandaşa kıyak, sadaka, eşantiyon gibi bedava dağıtılmasına, adeta ortaya saçılmasına, yerlere atılmasına karşıyım.
Biri kurumsallaşmadır, diğeri bir-iki insanın ağzına bakan keyfi uygulama.
Çözüm laik ve cumhuriyetçi çağdaş müzik/kültür sanat kurumlarının desteklenmesindedir. Müzik sektörünün yeniden yapılanmasındadır. Müzik sevgisi ve kültürü bu şekilde gelişir. Bu kadar yanlış, bir günde düzelmez. Uzun vadeli yatırım, sabır ve kararlılık lazım. Bizde olmayan şeyler.
Pazar albümü
“Mangy Love” - Cass McCombs
Yeni albümün çıkış şarkısı “Medusa’s Outhouse” neredeyse her yönüyle bir Neil Young şarkısı görünümünde. “Run Sister Run”da ise sanki Sahra’dayız ve gitarı Bombino çalıyor. Cass McCombs 2002’den bu yana folk, psychedelic sularda ama hep alternatif, modadan uzak çizgisinde albümler yapıyor. “Mangy Love” bu müziğin kristalize olmuş hali. Şarkılarda 70’lerin soft folk şarkılarını ve vokal geleneğini takip edebilirsiniz. Benim için en güzeli bir bardak bira eşliğinde “Opposite House”u dinlemek oldu geçen hafta bir akşamüstü.